SU’YU “AZİZ

BİLENLERDEN”İZ!

 

Benim Denizli Kaledavaz Biber Festivali’nde sahnede yaptığım konuşmayı hatırlayanlar vardır! O festivalde yaptığım konuşma “Tarihi bir konuşma”dır!

 

Aynı gün ben Denizli Yatağan Bıçakçılık Festivali’ne de davetliydim. Yatağan’a “Siyasetçi Yatağanbaba” olarak, Kaledavaz’a ise “Menajer Yatağanbaba” olarak davetliyim. Ben Kaledavaz’ı tercih ettim. Çünkü Yatağan Festivali’ne İsmail YK da katılacaktı. Düşünebiliyor musunuz, ben Yatağan Festivali’nde “Protokol”de otururken, İsmail YK bana dönecek ve “Allah belânı versin, Allah seni kahretsin” diyecek ve ben de kalkıp “ulan asıl senin belânı versin” deyip onu o sahneden indirip dövmeyeceğim! Bu konu daha sonra “HYP Denizli İl Başkanı” ve “Ülkücü İşçiler Denizli Şubesi Başkanı” kimliklerimizle yaptığımız “Yatağanbaba – Abdullah Tercan görüşmesi”nde de gündeme geldi ve onlar da aynı şeyleri düşünüyordu. Detayları kitabımızdan okuyabilirsiniz:

 

Murat Yatağanbaba / Bütün Eserleri – 7
BİZ HİLÂL’İN ÇOCUKLARIYIZ
(Abdestimizi Kanla Almasını da Biliriz)

http://hilalincocuklari.tr.gg

 

Festival sonrası Kaledavaz Belediye Başkanı ile konuşurken bu olayı anlattım ve neden Kaledavaz’ı tercih ettiğimi söyledim. Kaledavaz Belediye Başkanı “evet biz de o şarkıları söylediği için çağırmadık, yoksa çığırmayı düşünüyorduk” dedi. Dedi demesine de, yanlış hatırlamıyorsam öbür sene kendisi de İsmail YK’yı Kaledavaz’a çağırdı!

 

Dönelim sahnede yaptığım o “Tarihi konuşma”ya… O zamanlar Denizli’de müzik çalışmaları yapan Grup S.İ.S’in Menajerliğini yapıyordum. Bu festivalde ise grup değil, solistleri Hurşit Çakır tek başına şarkı-türkü söyleyecekti. Çakır’la Denizli’den otobüsle Kaledavaz İlçesi’ne giderken bir plan yaptık. Çakır gitarın akortunu ayarlarken Yatağanbaba da festivaldeki insanlara Grup S.İ.S’in müziğini anlatacaktı! Bu böyle olunca, o festivalde bir “ilk” de yaşandı. Belki de Türkiye’de de bir ilktir bu! Çünkü sahneye solist, grup ve sunucu çıkar. Bu festivalde ise ilk defa Sanatçı ve Menajeri “birlikte” sahneye çıktı.

 

 

> BEN “ANASI-BABASI BELLİ MÜZİK” DİNLERİM!

 

Sunucu “Sanatçı Hurşit Çakır ve Menajeri Murat Yatağanbaba’yı sahneye davet ediyoruz” diye adımızı anons edince sahneye çıktık. Bizden önce Ümit Besen ve Elif Karlı sahne almıştı. Sahnenin önündeki binlere üstümüzde “Türkçemiz’e sahip çıkalım” yazan t-şörtler olduğu halde, mikrofonu aldım ve fesitvale gelen Kaledavazlılar’a şöyle seslendim:

 

İnsanların hayatında sayısız günler vardır. Bu günlerden bazıları üstünden yıllar geçse de unutulmaz, -Zülfü Livaneli’nin dediği gibi- “Tarih” olur. Ne mutlu bize ki, şu anda bu Tarihi günlerimizden birini yaşıyoruz, çünkü ilk defa Kaledavaz’a geliyoruz.

 

Saygıdeğer Kaledavazlılar!

 

Ben Murat Yatağanbaba, “anası-babası belli” müzik dinlerim! Ne demek “anası-babası belli” müzik? Ayakları bu topraklara basan, buram buram Anadolu kokan müzik! Anadolu kokan müzik yapabilmek için de ilk önce Türkçe’yi düzgün kullanmak lazımdır. Bakın t-şörtümüzde ne yazıyor?!: “TÜRKÇEMİZE SAHİP ÇIKALIM / TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER” (Seyircilerden alkışlar…) Bu t-şörtleri bize Pamukkale Üniversitesi öğrencileri verdi, belli ki Türkçe’nin katledilmesi onların da zoruna gidiyordu.

 

Bu Ülkede “anası-babası belli müzik” yapanlar vardır. İşte biraz sonra dinleyeceğiniz Hurşit Çakır, bu “anası-babası belli müzik” yapan Barış Mançolar’ın, Cem Karacalar’ın, Edip Akbayramlar’ın, Moğollar’ın Denizli ayağıdır.

 

Sonra Hurşit Çakır yaklaşık yarım saat şarkı ve türküleri söyledi.

 

Kaledavaz Biber Festivali’ne Hurşit Çakır ve Murat Yatağanbaba’nın “Sanatçı ve Menajeri” olarak birlikte katılacakları haberi Denizli Basını’nda da geniş yer aldı.

 

Yatağanbaba Menajerlik Organizasyon / 3.Haber Bülteni
ÇAKIR ve YATAĞANBABA BİBER FESTİVALİ’NDE
(http://yataganbabamenajarlik.blogcu.com/3-bulten-cakir-ve-yataganbaba-kaledavaz-biber-festivali-nde-4-baski_23696171.html)

 

 

> BEN “ANASI-BABASI BELLİ SİYASET” YAPARIM!

 

Bu festivalden bir-iki hafta sonra ise, “aktif siyasete girişimin 250.günü” dolayısıyla Denizli DRT Televizyonu’nun canlı yayınına katıldım. Sunucu Ümit Yakuphanoğullarından sordu: 250 gündür ne yaptınız? Sandı ki diğer otomatiğe bağlanmış siyasetçiler gibi “şunu şunu şunu” yaptım diye listeyi sıralayacağım. Dedim ki “250 gündür tek bir yalan bile söylemedim!”

 

Sunucu hiç beklemediği bu “tek cümlelik cevap” karşısında şaşırdı, biraz durakladı ve sonra da “Türkiye gibi bir Ülke’de siyaset yapıyorsunuz, Parti Başkanı’sınız ve de 250 gündür tek bir yalan bile söylememişsiniz, bu büyük bir başarıdır. ‘Türkiye’de’ siyaset yapıyorsunuz ve ‘yalan’ söylemiyorsunuz, bu sizin yaptığınız siyaset nasıl bir siyaset?” dedi. “Yatağanbaba Tarzı”yla canlı yayında cevabı yapıştırdım: “Anası-babası belli siyaset!” Sonra da açtım: Ne demek anası-babası belli siyaset? Ayakları bu topraklara basan, buram buram Anadolu kokan siyaset! Yani Türkiye’nin menfaatlerini önplanda tutan siyaset!

 

 

> BEN “ANASI-BABASI BELLİ BASIN” İSTERİM!

 

Sonra da sunucuya, “bakın Ümit bey, geçen hafta Kaledavaz Biber Festivali’nde Kaledavazlılar’a ‘ben anası-babası belli müzik dinlerim’ dedim, bugün de burada ‘anası-babası belli siyaset yapıyorum’ dedim. Sizler televizyoncusunuz yani basınsınız. Siz de ‘anası-babası belli habercilik’ yapmalısınız. Türkiye’deki basın Allahsız-Kitapsız Bizans Basını… Benim ve partim HYP’nin Türkiye’nin yarınları adına ürettiği ve ortaya koyduğu projeleri Millet’e anlatmıyor” dedim.

 

Kaledavaz Biber Fesitvali ve DRT Televizyonu’nda “litaratüre soktuğumuz” bu “anası-babası belli müzik” ile “anası-babası belli siyaset” ile “anası-babası belli habercilik” tabirlerinin dördüncüsü de var. Onu da bu makalemizde kullanalım. Ben Murat Yatağanbaba, yazarsam “arım-balım-peteğim” diye yağcılık ve yalakalık kokan yazılar yazmam, gene “buram buram Anadolu kokan” yazılar yazarım, yani “anası-babası belli yazılar”

 

 

> ZOR İŞTİR “ANASI-BABASI BELLİ MÜZİK” YAPMAK!

 

Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde okuyan ve yakında Türkolog olacak olan “Halkın Yükselişi Partisi Denizli İl Başkanlığı Türk Devletleri Çalışma Kulübü Yüksek Danışma Kurulu Başkanı”, / Türk Devletleri Danışmanım ve kardeşim Levent Yatağanbaba, aynı zamanda müzisyendir. Ben ona, -az önce anlattığım bu- “anası-babası belli müziğin Stuttgart ayağı” diyorum!

 

Kardeşim yazın çalıştığı diğer zamanlar da okula gittiği için yaklaşık 5 yıl Türkiye’ye gelememişti. Bu yaz izne geldi ve birlikte “HYP 2.Olağan Kurultayı” için birlikte Ankara’ya gittik.  Kurultay’da Stuttgart’tan Ankara’ya gelen Üniversite Öğrencisi ve İnternet Danışmanım olan en küçük kardeşim Ahmet Yatağanbaba ile de buluştuk. Kurultay bittikten sonra, Ankara’da yaşayan Emekli ve İnternet Kafe işleten Amcamız İhsan Akman’ı da yanımıza alarak soluğu Ankara’da “sazların üretildiği” çarşıya gittik…

 

Onlarca sazevine girdik çıktık… Levent Yatağanbaba, evinde kurduğu derslerinden arta kalan zamanda müzik çalışmalarını yürüttüğü Home Studio / Ev Stüdyosu için org, bağlama, gitar, yaylı tambur gibi değişik enstrümanlarının arasına bir de Divan Sazı eklemek istiyordu. Fakat Divan Sazları’nın fiyatları 1.500 TL civarıydı. Neticede İhsan Amcamız’ın iki gün süren “çatır çatır pazarlığının” ardından fiyatını bütçemiz seviyesine düşürdük ve satın aldık.

 

Bir bilgisayar fiyatına eşdeğer olan sazı almak zoruluğu ile de iş bitmiyor. Bir de bu sazın “gümrük parası / derdi / yasağı” var. Biliyorsunuz Barış Manço, Cem Karaca, Kurtalan Ekspres, müziklerini icra edebilmek için kullandıkları gitarları Türkiye’ye “kaçak” sokuyorlardı. Levent de Gümrük’e “ben bunu Almanya’dan getirdim” dedi ve gümrükten geçirdi. Yani 1970’li yıllardaki sıkıntıların aynısı 2008’lerde de devam ediyor. Aptal-saptal Ülkelerarası kanunlar / Gümrük yüzünden, enstrümanlar iki ülke arasına kaçak-maçak sokulup-çıkarılıyor. Bu dün de böyleydi bugün de böyle… Sazlar pahalı, ülkeye sokup-çıkarmak problemli… Bütün dava ne? Anası-babası belli müzik yapmak! Zor iştir anası-babası belli müzik yapmak!

 

Peki “Yatağanbaba” neden “anası-babası belli müzik” dinler, “anası-babası belli siyaset” yapar ve “anası-babası belli basın” ister? Bunun cevabını “Su Psikolojisi” ile verelim istiyorum. Benim çok beğendiğim ve “anası-babası belli müzik” yapan Sanatçımız’dan biri olan Ahmet Şafak, katıldığı televizyon programında şöyle dedi:

 

 

 

> BİLİMSEL RAPOR: “KÜFÜRÜ YİYEN SU”, EZİLİP-BÜZÜLÜYOR!

 

“Su’yun Mucizesi” diye bir kitap yayınlandı. Japon bilim adamı bir bardağa su doldurmuş ve suya küfretmiş! Suya küfrettikten sonra da labaratuvara göndermiş Su biliyorsunuz H20’dan / kristillarden oluşuyor. Labaratuarda görmüşler ki küfürü yiyen sudaki bütün kristaller ezilmiş, büzülmüş hatta kararmış… Sonra da suya “sen ne kadar güzel bir susun” gibi güzel şeyler söylemiş ve labaratuarda bakmışlar ki, güzel sözleri dinleyen sudaki krisatller pırıl pırıl.

 

Kitapta okuduğunu bu şekilde anlatan Sanatçımız, sözü şuraya bağladı:

 

Toplum da su / kristal gibidir, televizyondan kötüyü dayatırsanız, toplum da kötüye alışır ve kötüleşir! (Ahmet Şafak / Kanal D Televizyonu / Sabahların Sultanı Seda Sayan Programı / 20 Şubat 2009 / 11:34)

 

Ahmet Şafak’ın verdiği örneği iyi düşünmek lazım. Siz topluma “anası-babası belli müzik” dinletmez, “anası-babası belli siyaset” yapanaları önplana çıkarmaz yani “anası-babası belli basın” olmazsanız, Türkiye’yi “anası-babası belirsiz müzik” ve “anası-babası belirsiz siyaset” yapanlar sarar… Piçlerin sardığı Türkiye de, böylece zaman içinde piçleşir! “Piçleşmiş Türkiye”de ise sanat yapsan ne siyaset yapsan ne?

                                                                                                             

 

> TÜRKİYE’NİN PİÇLEŞMESİ, “AKINTIYA KÜREK ÇEKEREK” ÖNLENEBİLİR!

 

Türkiye’nin Piçleşmesi”ni önlemek için ne yapılacak? Zor iş ama “akıntıya kürek” çekilecek… Türkiye’nin piçleşmesini önlemek için “akıntıya kürek çekmek” de yetmez, “akıntıya kürek çekenlerin çoğalması” da lazım! O bakımdandır ki, geçtiğimiz haftalarda “2.Baskı”sını yapan “Saçmalıkname” kitabımın arka kapağına şu notu yazdım:

 

“Hıristiyan Misyonerlerin, Satanist Sapıkların, Tarikat ve Dergâhlar’ın çöplüğü”ne dönen Türkiye’de, bir; “Kur’an, Cumhuriyet ve Atatürk kitabı” yazmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Saçmalıkname, Allah’a şükürler olsun ki, bu Ülke’nin yarınları için akıntıya kürek çekmekte, bu onuru taşımaktadır. Çok zor ama, kitap okundukça “akıntıya kürek çekenlerin çoğalması” umuduyla…

 

Murat Yatağanbaba / Bütün Eserleri – 1
SAÇMALIKNAME (2.BASKI)
http://sacmalikname.tr.gg  

 

 

> GLADYATÖR YATAĞANBABA “PİÇLER ARENASI”NDA!

 

“Türkiye’yi Piçleştirme Operasyonu” için dış güçlerle el ele vermiş basının yanında, bu Ülke’de “anası-babası belli televizyonlarda, anası-babası belli program” yapan programcılar da vardır. İki hafta önce gelen telefonda “……….programından arıyoruz, …………….sizinle kendisi konuşacaktı ama yüksek ateşten sesi çıkmıyor, benim haber vermemi istedi, kitaplarınız ulaştı,  programımızdaki konular önceden belirlendiği ve şu günlerde gündem çok dolu olduğu için bu hafta değjl ama önümüzdeki haftalarda  ………….bey sizinle program yapacak” dendi…

 

Evet, müziği, siyaseti ve basını piçleştiren şarkıcı, siyasetçi ve televizyoncuların cirit attığı bu “Piçler Arenası”nda “Gladyatör Yatağanbaba” da yakında televizyondan Türk Milleti’ne seslenecek. Arena’ya çıkarılan aslanlar nasıl iri oluyorsa, bu piçler de iyice semirdi / pençeleri keskinleşti… “Keskin Pençeli” piçlerin karşılarında ise “Keskin Kalemli” Yatağanbaba… Pençe ile Kalem “adaletli bir kavga”da eşdeğer değildir ama tek silahı kalemi olan Yatağanbaba’nın, keskin pençeli piçlerde olmayan bir değeri var: Yüreği! 

 

İşte o “Yürek” bunlarda yok! Bunlar bir gün televizyonda görülmeseler adlarını kimse hatırlamaz. Biz ise (ulusal) televizyonda hiç görünmeden bu mücadeleyi verme yürekliliğini göstermişiz. Televizyonsuz ve İstanbulsuz, parasız-pulsuz, bir word sayfasına bir makaleyi 4-5 saatte ancak yazabilen ve artık “çabalama kaptan ben gidemem” diyen 50 yerinden duman çıkmış bir bilgisayarla bu mücadeleyi veriyoruz.

 

 

> “KÜLTÜRÜN NAMUSU”NU KURTARDIM!

 

Çünkü elimize geçen bütün parayı, kitaplarımıza yatırdık ve üç yılda tam 10 kitabımız yayınlandı ve de bunlar sadece Denizli’de satılmasına ve Türkiye ortalaması adetinde basılmalarına rağmen 15 baskı yaptı. Yani her 2,5 aya bir ya yeni kitabımız basıldı ya da mevcut kitaplarımız yeni baskısını yaptı. Yani Denizli’de “Kültürün Namusu”nu kurtardım! Yakında da Türkiye’de “Kültürün Namusu”nu kurtaracağım. Denizli’deki mücadelede yani koca Gemi küçük gölde yüzerken batmadık, Gemi’yi Türkiye Denizi’nde hiç batırmayız! Dünyanın en iyi yüzücüsü bile çamurda yüzemez ama ben işte o çamurda yüzdüm! Türkiye Denizi’ne açıldığımızda, köşebaşlarını parsellemiş olan Piçler Ordusu üstümüze çullanacak ama yıllardır bunlarla kafa kafaya gire gire kafamız artık kalınlaştı vurduğumuzu deviririz. Neden bu kadar zorluğu göze aldım. Çünkü 1 kitapla ortaya çıkıp sonra tükenmek istemedim. Şimdi elimi heybeye attığımda elim boş kalmayacak, çünkü heybe doldu… Kalıcı ve sürekli olmak için eser sayımızın 10’a çıkmasını bekledik.

 

Türkiye Denizi’ne açıldığımda, kalemime ve yüreğime güvendiğim gibi yatırımlarıma da güveniyorum. Ben yatırımımı, ağzında diş kalmamış, egzozu patlamış, kaşarlanmış siyasetçilere değil, daha olan-bitene gözlerini yeni yeni açan 20’li yaşlardaki pırıl pırıl bir kuşağa yaptım… (Detayları “Patlak Egzozlarla İstanbul’un Fethi” makalemizden okuyabilirsiniz: http://yataganbabamakaleleri.blogcu.com/patlak-egzozlar-la-istanbul-un-fethi_31608681.html )

 

 

> GENÇ NÜFUS BAŞA BELÂ OLABİLİR!

 

Ben akıllı adamım vesselam! “Piçlere ve kaşarlanmışlar”a yatırım yapacağıma, “gözleri ve kulakları bakirler”e yatırım yaptım. Türkiye nüfusunun % 85’i, 30 yaş ve altında… Yani Türkiye’de milyonlarca “bakir göz” ve “bakir kulak” var… Televizyonda bunların bu “bakir gözleri” ve “bakir kulakları” bahsettiğimiz müziğin-siyasetin ve basının piçlerince bozuluyor. “Olumlu örnek”az! Televizyonda konuşmalıyım ki, bu “olumlu örnekler” çoğalsın ve denizdeki dalganın yönü değişsin! Çünkü bizim gösterdiğimiz istikamette “açık deniz” var ve Türkiye oraya doğru ilerlemeli… Gösterdiğimizin aksi istekamette yani şu anda ilerlediği yönde giderse, varacağı yer girdaptır! O girdap Türkiye’yi yutar! Yani bu genç nufus rotayı şaşırırsa büyük güç olmaktan çıkar ve Türkiye’nin başına belâ olur!

 

Yatırımımı ne kadar doğru yere yaptığım da ortada. Lafa geldi mi “HYP için bilmem kaç trilyon harcadım” diyen lafta büyüklerimiz, iş kitaplarımıza geldi mi elini cebine atmıyor. Fakat öte yandan partili bile olmayanlar icabında yediği ekmeği yemiyor ve kitaplarımızı parasını verip okuyor. Gemi gölde batmayıp ufukta Deniz’i gördüyse işte bunların / doğru yatırımın sayesinde gördü…

 

Bilgisayarımdaki dosyalarımda çakılı olan bu yeni kuşak okurlarımdan gelen bir e-mektubu sizinle paylaşmak istiyorum. E-mektup İzmir’den geliyor:

 

Haberlerini her gün sitenden takip ediyoruz. Başarılarını tebrik ederim, “her güzel haberinde ‘kendim başarılı olmuş gibi’ seviniyor ve her yazını ‘kendim yazmış gibi’ sahipleniyorum” (Osman Turan / Dokuz Eylül Üniversitesi Dil ve Kültür Topluluğu Başkanı / 19 Ocak 2009)

 

 

Bu şu demek: Biz bu okuyucu kitlesini, ulusal televizyonda bir kere bile görünmeden oluşturduk. Yarın televizyondan konuşuruz Türkiye’yi sallarız, sonra olur ya bize ambargo korlar ve televizyondan seslenemeyiz. Hiç fark etmez, vız gelir-tırıs gider. Çünkü biz bu Kervan’ı, televizyon sayesinde değil emeğimizle yürüttük. Dibe vursak vursak, vuracağımız en dip şu anki bulunduğumuz nokta olur. Yani çalışmaları okuyucuları tarafından “kendisi eserleriymiş gibi” sahiplenilen bir Dava Adamı’nın sırtı yere gelmez!

 

 

> “DAVA ADAMI ADAYLARI”NA İKİ ADRES: BİR AYET ve BİR SİTE!

 

Eğer ki, müzikteki-siyasetteki ve basındaki “anası-babası belirsiz müzik-siyaset-habercilik” yapanların çokluğu seni korkutuyor ve “akıntıya kürek çekecek cesareti” kendinde bulamıyorsan, sana “iki adres” göstereceğim. Ne zaman bunalır ve ümitsizliğe kapılırsan, bu iki adrese git, mucizevi bir güç kazandığını göreceksin.

 

Bunlardan biri bir Ayet’tir! Ümitsizliğe kapıldığında sürekli aklına gelsin ve oku. O Ayet şudur: Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. (Kur’an / Maide Suresi – 100.Ayet / Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk Tercümesi / http://www.turkcekuran.com)

 

Bunlardan biri de bir Site’dir! Ümitsizliğe kapıldığında sürekli aklına gelsin ve ziyaret et. O Site şudur: Yatağanbaba’nın kanı işte bu! “Vatan haini olmayan” herkese uyar! (www.yataganbaba.com)

 

“Anası-babası belirsiz müzik-siyaset-haber” yapanların / pis ve çirkinin çokluğu sizi hayrete düşürse de, pis ve çirkin, güzel ve temize / “anası-babası belli müzik-siyaset-haber” yapanlara eşit değildir, sevgili kardeşim!

 

Bunu unutmayacak ve gereğini yapacak / önündeki iki seçenekten birini seçecek, tarafını belirleyeceksin. İlkini seçersen orada bol para ve şak şak vardır. Bizim yürüdüğümüz ikinci yolu seçersen, önüne kırmızı halılar serilmeyecek, küfür yiyeceksin, itilip-kakılacak horlanacaksın, çile çekeceksin… Fakat bilir misin, Allah gerçek mutlulukları ve yarınları, o çile ve ızdırapların içine saklamıştır. Bizim yürüdüğümüz yolu yürümeye karar verirsen, zaman zaman yenileceksin de… Öbür yol, para ve basın gücüyle seni ezecek… Fakat zaman zaman yenilme ihtimalin olsa da, umutsuzluğa kapılma, korkma, yanlış yola sapma! Çünkü Genelkurmay Başkanlığı yapmış Komutanımız’dan biri olan Hilmi Özkök şöyle diyor:

 

“Muharebeler kaybedilebilir, önemli olan harbin kazanılmasıdır!”

 

Bekle Türkiye!

 

“Anası-babası belli müzik” dinleyen, “anası-babası belli siyaset” yapan ve “anası-babası belli yazılar” yazan Yatağanbaba, “ayakları bu topraklara basan ve dolayısıyla da buram buram Anadolu kokan” çalışmalarıyla / “duruşu belli” kişiliği ve mesajlarıyla, “anası-babası belirsiz müzik-siyaset-yazı” erbabının işgâl ettiği “Türkiye Arenası”na çıkıyor…

 

İster trübündeki yerini alıp kös kös izle, ister verdiğimiz www.yataganbaba.com adrese girip “bu Dava’da bizimle beraber” yürü!

 

Adı “Göl”, aslı ise % 99’u çamur deryası ve sadece % 1’i su olan mücadele zeminim… İşte böyle bir Göl’de yüzmeye çalışmasına rağmen Gemi’yi batırmayıp ufukta Deniz’i gösteren Allahım! Biliyorsun ben “bu çamur deryasını, bu Ülke’nin yağmalanmasına akıttığım gözyaşlarımla” Göl’e çevirdim ve Gemi’yi yüzdürdüm! Sen hep yanımdaydın! Beni / Gemi’yi bu “Deniz Yolculuğu”nda da yalnız bırakma! Çünkü o “Türkiye Deniz’i de kurumak üzere”…

 

“Anası-babası belli müzik” yapan Sanatçılarımız’ı,
“Anası-babası belli siyaset” yapan Siyasetçilerimiz’i,
“Anası-babası belli haber” yapan Gazetecilerimiz’i
“Anası-babası belli yazılar” yazan Yazarlarımız’ı selâmlıyorum!

 

Siz müziğinizin, siyasetinizin, haberinizin ve yazılarınızın piçleşmesine / Amerika tarafından döllenmesine izin vermediniz.

 

Ben de vermedim! Bu konuda referansım; “Allah”, “Tarih” ve “Kitaplarım”…

 

Selâmlıyorum sizi! Bekleyin beni, yakında -“geri dönüşü” olmayan- “Evrenselliğin Dorukları’ndaki bu büyülü ve destansı yolculuğunuzda”, yepyeni / tap taze bir kan olarak size destek verecek, ben de sizlerle beraber yürüyeceğim! Beni aranıza alırsınız değil mi?

 

Biliyorsunuz ki, ben de “Su’ya sövmeyen ve Su’yu Aziz bilenlerden”im!

 

 

 

anas_-babas__belli_m_zik.jpg


YAYINLAYANLAR:

int_anas__babas__belli_siyaset_man_et_500.jpg

serdar_suyu_aziz_500.jpg

yha_su_500.jpg