Yatağanbaba, Said Nursi’nin “Besmele” ile ilgili “iki sözünün de yanlış olduğunu”, Matematik ve Ayet’le ispatlayan bir makale yayınladı.
Uzun yıllardır tanıştığım ve “birbirimizi kızdırmaktan çok hoşlandığımız” bir arkadaşım, birgün tutturdu “illa ki bu akşamki Nurcu Toplantısı’na sen de gel” diye… “Yok olmaz” falan desem de çok ısrar etti ben de “tamam gidelim” dedim!
> HER HAFTA BAŞKA EVDE TOPLANIYORLARMIŞ!
Akşam toplantıya katılacaklardan 5 kişi daha geldi ve arkadaşımla ben de onlara katıldık, bir arabaya 7 kişi doluştuk… Araba Denizli içinde belki bir saat tur attı sonra da bir apartmanın önünde durdu. Öğrendim ki, her hafta başka bir evde toplanıyorlarmış… O kadar çok dolaştı ki, akşam karanlığı da çöktüğünden Denizli’nin hangi semtine geldiğimizi bile bilemedim…
Arabadan indik, diğer 5 kişi önde arkadaşım ve ben arkada apartmana doğru yürüyoruz. Yürürken arkadaşım bacağımı cimdikleyip kulağıma “sakın Hoca’ya karşı gelme, lafa girme” dedi… “Tamam” dedim… Fakat daha beş adım atmamıştık ki arkadaşım gene aynı uyarıyı yaptı ben de gene “tamam” dedim… Merdivenlerden çıkarken de gene bacağımı cimdikleyip “sakın Hoca’ya karşı gelme, sesini çıkarma” deyince tepem attı ve “ulan o zaman beni buraya niye getirdin, sen benim susmayacağımı bilmiyor musun, madem Hoca’dan bu kadar korkuyorsun o zaman belânı mı arıyorsun da beni de getiriyorsun” diye çıkıştım…
İçeri girdik, odaya “u şeklinde” oturmuşlar. Tamamı da erkek… Biraz sonra “Hocaları” da geldi… Temiz giyimli, temiz yüzlü ve bizden bir-kaç yaş ancak büyük birisi… Hoca u şeklindeki oturma düzeninin tam ortasına oturdu… Sağ tarafını da sol tarafını da böylece çok rahat görebiliyordu…
> TARİKAT ve CEMAATLERE GİRENLERİN
İŞLERİ NEDEN ve NASIL ARTIYOR!
Hoca “aramızda yeni arkadaşlar görüyorum, onun için önce bir tanışalım” dedi… İfadeyi “çoğul” kullandı ama “yeni arkadaş” sadece bendim! Karşımdaki sıranın en başında olan kişi kendini tanıtmaya başladı, sonra onun yanındaki, sonra onun yanındaki kendini tanıttı… Kendisini tanıtanlar “adım şu soyadım şu, şu işi yapıyorum, falan yerde de iş yerim var” diye tanıtıyordu… Ben buna bir anlam veremedim “neden bu kadar detaylı tanıtıyorlar kendilerini” diye… Sıra bana gelince beni oraya getiren arkadaşımın adını söyleyip “adım Murat falancanın arkadaşıyım” dedim ve sözü arkadaşıma bıraktım. Arkadaşım da aynen diğerleri gibi “adım şu soyadım şu, şu işi yapıyorum ve işyerim de falan yerde” diye uzuuun bir tanıtım yaptı… Sonradan öğrendim ki, bunlar bu şekilde kendilerini, işlerini ve işyerilerini tanıtıyorlar ve de birbirlerinden alış-veriş ediyorlar… Aynı malı bir başkası da satsa ona değil, toplantılarına katılanların işyerinden alış-verişi yapıyorlar. Hani bu tarikat ve cemaatlere girenler “falan tarikat ve cemaate girdim Allah’ın izni ile işlerim birden arttı” diyorlar ya, işte hikmeti bu… Yani “birbirlerinden alış-veriş etmeleri”…
> NURCU HOCA’DAN YATAĞANBABA’YA:
BİLGİNİZDEN FAYDALANMAK İSTERİZ!
Sonra Hocaları önüne bir kitap açtı, okuyup okuyup anlattı, okuyup okuyup anlattı… Okuyup-anlattığı kitap Said Nursi’nin Kitabı… Sonra anlatmayı bitirdi ve çay molası verildi… Hoca anlatırken arkadaşım sürekli olarak diğerlerine çaktırmadan belli aralıklarla bacağımı cimdikliyor ve “sakın ses çıkarma” demeye devam ediyordu… Hoca anlatırken de mola verildiğinde de odadaki 22-23 kişi sürekli olarak bana bakıyordu… Hepsi bana bakarken ben de onlara baktığımda ise gözlerini kaçırıyorlar sağlarına-sollarına ve önlerine-tavana bakmaya başlıyorlardı… Bu böyle olunca Hocalar’ı mecburiyetten bana döndü ve çay molasında şunu söyledi: “Murat Bey, sizin “kitaplarınız” var değil mi? “Evet” dedim! Hocaları devam etti “bildiklerinizden faydalanmak isteriz…”
Odadakilerin ve Hocaları’nın ilgisi tamamen benim üstüme odaklanınca ve de Hocalar’ı “bilginizden faydalanmak isteriz” deyince, arabada, apartmana çıkarken ve de Hoca konuşurken sürekli bacağımı cimdikleyip “sakın Hoca’ya ses çıkarma” diye kulağıma fısıldayıp-duran arkadaşım, birden bire yüksek bir sesle ve de hafiften kasılarak “zaten ben de Murat Bey’i bunun için davet ettim, kendisi bu konularda çok araştıran ve çok farklı boyutlardan konulara yaklaşan çok bilgili bir arkadaşımızdır” dedi… Arkadaşıma “ulan hıyar, iki saattir ‘konuşma’ diye cimdikleye cimdikleye bacağımı morartan sen değil misin” der gibi baktım, “caktırma” der gibi bana ve Hocası’na gülümsedi…
Hocaları’na “peki” dedim ve başladım “bilgimi paylaşmaya”…
> BESMELE KUR’AN’IN 114 DEĞİL,
113 SURESİ’NİN BAŞINDA VAR!
Benimle konuşup-sohbet edenler bilirler, konulara sürekli tersten girer ve kriz çıkartırım, böylece dinleyenlerin tamamı konsantre olmuş şekilde dinler ve konuyu takip ederler… Bu toplatıya ilk defa katıldığımdan “Said Nursi yanlış yazmış” demedim, nezakete uymayacak, onun yerine “bu kitap yanlış yazıyor” dedim… Odada “buz gibi bir hava” esti… Araya kimsenin girmesine izin vermeden devam ettim… Hocaları’na dedim ki, “siz az önce bu kitabı okurken, ‘besmele Kur’an’daki 114 surenin başına konmak suretiyle’ mealinde bir yer okudunuz, orayı açın ve tekrar okuyun herkes duysun” dedim, Hocaları açtı ve okudu, okuduğu bölümün orijinal metni şöyleydi:
Ey insan! Bil ki, o rahmetin arşına yetişmek için bir mi’rac var. O mi’rac ise, “Bismillahirrahmanirrahim”dir. Ve bu mi’rac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın yüz on dört sûrelerinin başlarına ve hem bütün mübârek kitapların ibtidâlarına ve umum mübârek işlerin mebde’lerine bak.
Hocaları söylemedi, ordakiler de sormadı ama bu ifade Said Nursi’nin “14.Lema’sının ikinci kısmı”nda geçiyor…
Dedim ki, “Besmele, bu kitapta yazdığı gibi Kur’an-ı Kerim’deki 114 Sure’nin değil, 113 Sure’nin başında var, ‘Tevbe Suresi’nin başanda ise yok”… Odadan çıt çıkmadı… Orada toplananlardan bir ses çıkması zaten mümkün değil, hepsi de bu konulara yabancı, işinde-gücünde esnaflar… Hocaları da benden böyle bir “datay hakkında itiraz” beklemediğinden hiçbir şey diyemedi. Ama öyleydi, “Besmele” Kitabımız Kur’an’ın 114 Suresi’nin başında yok 113 Suresi’nin başında var… Yani bu budur, Said Nursi “yanlış” yazmış veya “yanlış” biliyor…
> “RAHMAN” ve “RAHİM” NE DEMEK?!
Said Nursi, kitabında bu “Besmele”yi anlatırken, yanlışı sadece bu “sayı”da değil “anlatımda” da yapıyor… Hocaları Said Nursi’nin bu kitabından okuyup Besmele’yi anlatırken, besmele kelimesinin yani “Bismillahirrahmanirrahim”in içinde geçen “Rahman” ve “Rahim”in ne demek olduğunu da okuyup-anlattı ve şunları söyledi:
Allah’ın “Rahman” sıfatı / adı, “kendisine inansın veya inanmasın, dünyada yarattığı bütün insanlara” rızık vermesi, “Rahim” sıfatı / adı ise “ahirette sadece Müslümanlar’a merhamet etmesi”…
Ben buna da karşı çıktım ve “bu kitap bu konuda da yanlış yazıyor” dedim ve anlattım:
Ben Denizli’nin Yatağan Kasabası’nda doğdum. Baktım Annem Müslüman, Babam Müslüman, Amcam Müslüman, Halam Müslüman, Mahallem Müslüman, Köyüm Müslüman, İlçem Müslüman, Şehrim Müslüman, “ben de” Müslüman oldum!!!
Ötekisi Almanya’nın Stuttgart Şehri’nde doğdu. Baktı Annesi Hristiyan, Babası Hristiyan, Amcası Hristiyan, Halası Hristiyan, Mahallesi Hristiyan, Köyü Hristiyan, İlçesi Hristiyan, Şehri Hrisityan “o da” Hristiyan oldu…
Siz bırakın bir insanın doğduğu yerin “Dini’ni belirlemesi”ni, “Mezhebi’ni bile” belirliyor. Meselâ bizim buralarda doğanlar daha çok Sünni oluyor, doğuya doğru gittin mi orada Alevi ve Şii oluyor… Aynı şekilde Almanya’nın bir yerinde doğanlar daha çok Ortodoks oluyor, falan yerinde doğanlarsa daha çok Katolik oluyor… Yani kimsenin bir şeyi bilip de veya seçip de yaptığı falan yok. “İçinde yaşadığı toplum”, o toplumda doğanların inancını da doğrudan etkiliyor… Neticede ne oluyor? Türkiye’de doğan da Almanya’da doğan da, Dini ve / veya Mezhebi farklı olsa da “Allah’a inanıyor”… Ölçü de zaten budur “Allah’a inanmak”…
Onun için bu “Rahman”ı bu kitaptan okuyup-anlattığınız gibi “dünyada yarattığı bütün insanlara” diye anlayıp-anlatabiliriz ama Allah’ın “Rahim” sıfıtını “öbür dünyada Müslümanlar’a” diye anlayıp-anlatamayız… “Rahim” sıfatı için şunu demek lazım: Öbür dünyada “İnananlar’a”…
“Müslümanlar’a” derseniz bu Allah’ın “Rahim” sıfatını mengeneye sokmak / kucağını daraltmak olur! “Müslümanlar’a” değil, “İnananlar’a” olacak doğrusu… “İnananlar” dediğinizde ise içine sadece Müslümanlar girmez, Yahudiler ve Hristiyanlar da girer!
> BAKARA SURESİ 62.AYET ALLAH’IN
“RAHİM” SIFATI’NI AÇIKLIYOR:
Allah’ın “Rahim” sıfatının / adının, “bu kitapta yazdığı gibi” değil de “benim dediğim gibi” anlam taşıdığının delili ise şu ayettir:
Şüphesiz inananlar; yahudiler, hıristiyanlar ve sabiiler(den) Allah’a ve ahiret gününe inanan ve iyi iş(ler) yapanlara, Rableri katında mükafat vardır; onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (Prof.Dr.Süleyman Ateş Tercümesi / Bakara Suresi 62.Ayeti / www.kuranmeali.com)
Kur’an Ayeti böyleyken, siz bu Millet’e “Allah’ın Rahim sıfatı öbür dünyada sadece Müslümanlara’dır” diyemezsiniz, “İnananlara” diyebilirsiniz.
> SAİD NURSİ’NİN ADI YANLIŞ YAZILIP-SÖYLENİYOR!
Said Nursi’den söz açmışken, bir de artık iyice yaygınlaşan bir hatadan bahsedelim. Dikkat etmişsinizdir, adını söylerken genellikle “SAİDİ NURSİ” diye yazlır ve söylenir. Oysa ki bu “Dil açısından” doğru değildir. Adı iki şekilde yazılabilir:
Ya “Said Nursi”,
Ya da “Saidi Nurs”…
Çünkü oradaki “i” harfi, “oralı / oraya bağlı” anlamındadır. Said Nurs”i” de, “Nurslu Said” demektir! Nurs, Bitlis’in Hizan İlçesi’ne bağlı bir “köy”ün adıdır. Onun için “i” harfini her iki kelimenin sonuna da koyarsanız biraz komik ve de Dil açısından yanlış oluyor…
Aynı şekilde Cüneyd Bağdadi dediğimizde “Bağdatlı Cüneyt” demektir. “Cüneyd Bağdadi” diye yazmak gerekir “Cüneyd-i Bağdadi” yanlış oluyor.
> SAİD NURSİ’YE SÖVMEK YANLIŞTIR!
Özellikle internette Said Nursi’ye çok ağır küfür ve ithamlar okuyorum. Bu beni üzüyor. Said Nursi ile ilgili bir konuda “olumlu” görüş belirttim diye bu küfürler bana da edildi bir yerde. Belki onu başka bir yazımın konusu yaparım. Benim burada Said Nursi taraftarlarına ve Said Nursi karşıtlarına söyleyeceğim şudur:
İşi abartmayın… Sevenleri “Said Nursi söylediklerini kendisi söylemiyordu” diyerek, yani “Said Nursi’nin söylediklerini ona Allah yazdırdı” diyerek Said Nursi’yi putlaştırarak putperestliğe düşmeyin… Karşıtları da her adı geçtiği yerde yok “Kürtçü” yok “Vatan haini” deyip-durmayın… Kendinize gelin!
Yapabileceğiniz ve haddiniz olan şey belli: Bu adamın koca bir “Risale-i Nur Külliyatı” var. Said Nursi’yi bağlayan budur! Eleştirecekseniz benim gibi eleştirirsiniz. Dersiniz ki “Said Nursi’nin Risalesi’nin şurasında şöyle yazıyor ama bunun aslı budur”… Karşı görüşünüzü ve delilinizi ortaya koyarsınız. Bakın ben yukarıda “sayı” ve “Ayet” delilimi ortaya koydum… Bu bu kadar basittir.
Yoksa, Said Nursi’nin Padişahlar’la ve de Atatürk’le ilişkisi hakkında piyasada tonla rivayet ve dedikodu var. Bunları baz alarak “övmek” veya “sövmek” adamlık değil ahmaklıktır. Dün akşamki “Teke Tek Özel”de, Tarihçi Prof.Dr.İlber Ortaylı ve de Murat Bardakçı, “Said Nursi’nin Atatürk’e şunu şöyle yap şunu şöyle yapma dediği” iddialarının tamemen uydurma olduğu söylendi… Onun için diyorum, Said Nursi’yi bağlayan “kitabında yazdıkları”dır, onu sevenlerin şişirdikçe şişirmeleri, onu sevmeyenlerin ise yerdikçe yermeleri Said Nursi’yi bağlamaz…
Onun için sevgiyi abartıp putperesliğin, öfkeyi abartıp ahmaklığın alemi yok! Adam gibi durun!
Said Nursi’ye sövmeyen fakat aynı zamanda da abartmayan Yazar Yatağanbaba olarak “Besmele’nin Kur’an’ın 114 Suresi’nin değil 113 Suresi’nin başında geçtiği”, “Rahim sıfıtının ‘sadece Müslümanlar’a değil ‘sadece İnananlar’a olduğu” ve de “adı yazılırken ‘i’nin bir yerde kullanılması, ‘Said-i Nursi’ şeklinde değil ‘Said Nursi’ şeklinde yazılması gerektiği konularında” diyeceklerim ve “duruş”um budur.
Aziz Milletimiz’e “delillerime bile bakmadan ve de otomatiğe bağlanmış gibi ‘vay Yatağanbaba da kim oluyor da kooskooca Said Nursi’yi eleştirmeye kalkıyor’ diyerek bana küfür ve hakaret etmeye kalkacak Nurcu bozuntularına, o küfür ve hakaretlerini 5 misliyle iade edeceğimi hatta şimdiden ettiğimi hatırlatarak” saygıyla duyuruyorum!
.
.
.
REİTİNG:
.
.
.
YAYIN TARİHLERİ:
.
.
.
.
12/10/2009 at 20:30
murat bey besmele Kur’an-ı Kerim’de 114 kere geçer. evet, Tevbe suresi besmele ile başlamaz ama Neml (Karınca) suresinde (Kuran’ın 27. suresidir.) besmele, hem girişte, hem 30. ayette olmak üzere 2 defa geçer. 30- “Gerçek şu ki, bu, Süleyman’dandır ve ‘Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla’ (başlamakta)dır.”
12/10/2009 at 22:52
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Konu “toplamda kaç defa geçtiği” değil, “kaç Sure’nin başında geçtiği”dir… Okuduğunuz yazıyı düzgün okuyun…
12/10/2009 at 21:15
“rahman ve rahim” açıklamanız da tamamen sizin kendi yorumlamanız. kişisel görüşünüz…dayanagınız yok.. biz müslüman anne babalardan dünyaya geldiysek bu Allah’ın takdiridir. ihsanıdır. bizlerin müslüman anne babalardan dünyaya gelmememiz ne müslüman olarak ölecegimiz ne de cennetliğiz sonucunu ortaya çıkarmaz. aynı gayrımüslim ailelerde doğanların da sonradan müslüman olamayacakları anlamını çıkarmadığı gibi. Allah bütün insanlara akıl fikir vermiş ki kendisini bulabilsinler diye.
Peygamber Efendimiz, teblig için gittiği Taif’te taşlandığında çok üzülmüştü. Cenab-ı Hak bu mevzuda, Efendimiz’e şöyle seslenilir :
“Ey Resul! Rabb’inden sana indirileni tebliğ et Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun Allah seni insanlardan koruyacaktır Doğrusu Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez” (Mâide, 5/67) burdan da anlaşılacağı gibi Efendimizin görevi sadece tebliğdi. kimin müslüman olacagına, hidayete ereceğine, kimin müslüman olarak öleceğine sadece Allah karar verir. bu kişi isterse Firavun’un evlatlığı olsun.. bizler müslüman anne babalardan dünyaya geldiysek bu tabiki de bizler için eşşiz bir nimet. bu nimetin hesabının da (müslüman ailelerden dünyaya gelmeyenlere göre çok daha çetin)elbet bir gün sorulacagından kuşkunuz olmasın. Rabbim hepimizi Müslüman olarak ölenlerden eylesin (amin).
.
.
.
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Sedat Bey! Konu “Müslüman Anne-Baba’dan doğanların Cennet’e, doğmayanların da Cehennem’e mi gideceği veya tam tersi mi olacağı veya hesabın daha çetin mi olacağı veya bunun bir ihsan olup-olmadığı” konusu da değildir… Yazıyı “ne biçim” okuyorsunuz anlamadım ve de yoruldum bu “alakasız yorumlar”a cevap yazmaktan…
Sizin bahsettiğiniz bölümde anlatılan “kişilerin doğduğu yerlerin bırakın Dini’ni falan Mezhebi’ni bile etkilediği” konusudur… Buna itirazınız varsa onu yazın, yukarıda yazdıklarınızın konu ile ne alakası var? Bu bağlamda da “öbür Dünya’da Müslümanlar’a değil İnananlar”a olmalı demişim… Allah’a sadece bizim “Müslüman” dediklerimiz mi inanıyor?!
.
.
.
MÜSLÜMAN “İKİ” ANLAMDADIR!
Ayrıca ordaki “Müslüman” bir değil iki anlamdadır. Biri Hz.Adem’den Hz.Muhammed’e kadar tebliğ edilen İslam Dini’ne mensup insanlar, diğeri de bizim bugün Yahudi-Hristiyan ve Müslüman diye bildiğimiz yani “geleneğin” ayırdığı tanımlar… Geleneğin belirlediği tanımlarla Yahudi olan biri gerçek anlamda Müslüman, geleneğin Müslüman dedikleri de İslam Dışı olabilir…
Benim yazımda kast edilense “ilk anlamdaki” Müslüman’dır…
Bir şey okuduğunuzda sazan gibi atlayıp-yorum yazmayın… Önce bir “konu”yu anlayın… Konuyu anlamadan yorum yazdığınızda iş Çeşmebaşı’ndaki Kocakarılar’ın muhabbetine dönüyor… Aceleniz ne?
Benim gibi bir adama “dayanağınız yok” demenizden belli zaten yazıyı “ne biçim” okuduğunuz… “Dayanaksız” yazı yazan bir adamın yazıları Üniversiteler’de “Ders Konusu”, “Tez Konusu” ve hatta “Konferans Konusu” olur mu? Allah bilir “siz kime cevap yetiştirdiğinizin” bile farkında değilsiniz… Otomatiğe bağlanmış gibi 50 yıllık ezbere lafları sayıp-döküyorsunuz…
Sadece kendi yazılarım için demiyorum, hangi yazıyı okursanız okuyun, cevap yazıp yorum yapmadan önce “konu”yu iyicene bir anlayın… “Özel bir konu”daki yazıya böyle “genel” bir cevap-yorum yazmak, “dikkatsizlik ve bilgisizlik” göstergesidir…
ÖZET: “Kişinin doğduğu yerin bırakın Dini’ni falan Mezhebi’ni bile etkilediği” fikri-iddası-gözlemi başka bir iştir, “falan Din’e mensup insanlardan doğanların Cennet’e mi Cehennem’e mi gideceği” başka bir iştir… İki konunun “yoğurt bulaşığı” kadar bile alakası yoktur…
ÖZET-2: “Bakara Suresi’ndeki ilgili Ayet”in kast ettiği “geleneğin tanımladığı” anlamda Yahudi-Hristiyan-Müslümanlar dediklerimiz değil, yukarıda izah ettiğim anlamdaki ilk anlamda Müslümanlar’dır… Mesela Kur’an’daki o “Mü’min olduk demeyin Müslüman olduk deyin” Ayeti de “siz gerçek anlamda İslam Dini’ne girmediniz, geleneğin tanımladığı anlamda Müslüman oldunuz” anlamındadır… Allah “geleneğin ayrımı”na göre değil, belirlediği Hz.Adem’den Hz.Muhammed’e kadar tebliğ ettiği “İslam Dini” ölçülerine göre karar veriyor. Bu Hz.Adem’den Hz.Muhammed’e kadar tebliğ ettirdiği İslam Dini’nin bir “Mükemmellik Şartları” vardır, bir de “Yeterlilik Şartları”… Yani “asgarisi”… Onun kararını-ölçüsünü-asgarisini yani “yeterlilik şartları”nı da Bakara Suresi’ndeki o ilgili Ayet’te belirtmiştir…
.
.
.
“YETERLİLİK ŞARTLARI” BAŞKA BİR İŞTİR “MÜKEMMELLİK ŞARTLARI” BAŞKA…
O “Asgari-Yeterlilik Şartları” da Ayet’e göre “Allah’a İman”, “Ahiret’e İman” ve “Salih Amel”dir… Ben bu Ayet’e dayanarak, gelenek adına ister Hristiyan ister Müslüman ister Yahudi desin, bu “Asgari-Yeterlilik Şartları’nı yerine getirenler”in Cennet’e gideceğini düşünüyorum. Siz ise “hayır, illa ki ‘Mükemmellik Şartları’ yerine getirenler Cennet’e gidebilir” diyor yani öyle düşünüyorsunuz…
Bu konunun özeti budur, ben o Ayet’e dayanarak Cennet için “Yeterlilik Şartları”nı yerine getirmeyi yeterli görüyorum, siz ise “Mükemmellik Şartları”nı arıyorsunuz… Sizin beklentiniz ve dayatmanız bir “ütopya”dır, yani “olmayacak iş”tir… Çünkü Kur’an’ı okuduğumuzda görüyoruz ki Peygamberler’in çoğu bile o “Mükemmellik Şartları”nı yerine getiremedi… Kur’an Peygamberler’in hatalarını düzeltmekle dolu bir Kitap…
Demek istediğim, konuştuğumuz “Müslüman” Kavramı’nda bile ayrı tellerden çalıyoruz, çünkü siz daha benim “Müslüman” derken neyi kast ettiğimi bile anlamış değilsiniz…
Fakat gene de iyi oldu, çünkü yazının formatına uygun olmadığı için bu “açıklayıcı bölümü” koymamıştım, burada yazıya geçirmiş oldum… Makalem bir kitabıma girerken bu açıklayıcı bölümü de koyacağım…
Alakasız yorumlarınızla zamanımı çaldığınız için teessüf, size kızıp bu açıklamayı yapmama vesile olduğunuz için teşekkür ederim… Belki okuyanlar “Mükemmellik Şartları”nın başka, “Yeterlilik Şartları”nın başka bir iş olduğunu da bu vesileyle anlayabilirler…
.
.
.
SAİD NURSİ’YE GÖRE HRİSTİYAN’IN CENNET’E GİTMESİ İÇİN “KUR’AN’IN ÖNE SÜRDÜĞÜ ASGARİ ŞARTLARI YERİNE GETİRMESİ”NE BİLE GEREK YOKTUR! ONLARI YERİNE GETİRMESE BİLE GİDER
Daha da komiği, Said Nursi Hristiyanlar’ın Cennet’e gireceğini söylüyor… Yani ben bunu söylediğim için çemkirenlerin Said Nursi’yi okuduğu-mokuduğu da yok… Ezbere konuşuyorlar… Kastamonu Lahikası, 76.Mektup, sayfa 1615’i bir oku istersen… Hatta Said Nursi orda iyice uçuyor ve “Hristiyan mağdursa, mazlumsa günahlarına kefaret olur ve Cehennem’den kurtarır” bile diyor… Bırak benim gibi “Ayet”ten kanıt göstermeyi falan kafasına göre “şunlar olursa Cennet’e gidebilir” diyor… Sonra da işi “Hz.İsa-Mehdi” yani “Hristiyan-Müslüman” İşbirliği’ne getirip iddiasını pekiştiriyor…
Yani Nursi’ye göre Hz.İsa yeniden dünyaya ininceye kadar Hristiyanlar mağdursa, mazlumsa, fakirse, zayıfsa Cennet’e gidebilir, Hz.İsa tekrar geldikten sonra zaten cümbür-cemaat Cennet’e girerler 🙂
Sen bırak Yatağanbaba’nın Ayet’i referans göstererek “bu Yeterlilik Şartları’na uyanlar hangi Din’den olursa olsun Cennete’e gidebilir” düşüncesini de, HİÇBİR AYET’E DAYANMAYAN ve SAİD NURSİ’NİN KENDİ KAFASINA GÖRE YANİ “ŞARTLARINI KENDİ KOYDUĞU DİN’E GÖRE” Hristiyanlar’ın Cennet’e gideceği iddiasına karşı çık…
“Dayanağı olmayan” Yatağanbaba değildir, Said Nursi’dir… Yatağanbaba’nın “Allah’a-Ahiret’e İman ve Salih Amel”den oluşan Yeterlilik Şartları’nın “dayanağı” Bakara Suresi’nde yani Kur’an’da vardır ama Said Nursi’nin “ay şekerim ihtiyarsa, zayıfsa, fakirse, mağdursa, mazlumsa” diye anlattığı “Cennet’e gitme şartları” Kur’an’da yoktur, Allah’ın değil Said Nursi’nin Dini’nin Yeterlilik Şartları’dır…
Bu yorumuna yazdığım cevaba tekrar cevap yazarsan sakın bana “Mehdi gelecek-gelmeyecek” diye bir yorum yazma… Konu “Hz.İsa ve Mehdi’ni gelip-gelmeyeceği” konusu değildir, “Hristiyanlar da Cennet’e gider” diyen Yatağanbaba ve Said Nursi’nin ortaya sürdükleri “Yeterlilik Şartları”dır… İlkine göre gidebilmesi için “Allah’a İman, Ahiret’e İman ve Salih Amel” gerekir ve dayanağı Bakara Suresi’dir, ikincisine göre ise Cennet’e gidebilmesi için “Fakirlik, Zayflık, İhtiyarlık ıvır-zıvır” gerekir ve dayanağı Kur’an değil “kendisi”dir!!!
Özetle “dayanaksız” yazan Yatağanbaba değil, Said Nursi’dir…
“Fakirlik” eğer “Cennet’e gitme sebebi veya gerekçesi” ise, herhalde ömürleri boyunca hiçbir iş yapmayan ve ha bire meditasayon denen uyuzluğu yapıp-duran Hint Fakirleri Firidevs veya Adn Cennetleri’ni doldurur artık… :))
12/10/2009 at 22:51
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Sedat Bey! 2 yorumunuzun 2’si de benim yazımla alakası olmayan şeyler.
Siz okuduğunuzu ne biçim okuyorsunuz?
Ben “Kur’an’da 113 Besmele var” demedim, “114 Sure’nin başında yok, 113 Sure’nin başında var” dedim.
Buradaki konu, “toplamda kaç tane olduğu” değil, “kaç Sure’nin başında olduğu”dur!
“Rahim sıfatı için söylediklerim kişisel görüşümmüş de dayanağım yokmuş da”…
“Ayet”ten dayanak göstermişim, onu da mı görmedin? “Bakara 62″…
Sen git, önce “TOPLAMDA” ve “Sure başlarında” arasındaki fark ne demek öğren ondan sonra bana akıl vermeye kalk…
Senin sanki bilmiyormuşum gibi bana öğretmeye kalktıklarını ben Sübyan Mektebi’ne giderken bile biliyordum.
DEMEDİĞİM ŞEYLERİ BANA İSNAT ETMEYİN!
“Kur’an’da Besmele 114 yerde geçiyor” diyor, Allah’ım Yarabbim, benim anlattığım ne, bana öğretilmeye kalkılan ne? Sanki ben “114 yerde geçmiyor” demişim…
14/10/2009 at 11:22
hocam türkiyede bazı konular dokunulmazdır..böyle gelmiş böyle gider gibi görünüyor….oysa insanlık yanlıs yapabiliir.yanlıs yazabilir..bunu herkesin kabul etmeli.Rasulallah dahi hata meyli varken Allah uyarıyor…Said nursi de yanlıs yazmıştır…bunu kabul etmek Said nursiye yapılacak en büyük iyiliktir..toplumca düşünme yetimiz zayıf olduğu için okunanı hemen olduğu gibi kabul eder o şekil yaşarız…İbrahim peygamber dahi günese aya yıldızlara Rab diye yönelmedimi?ama düşündü ve sonunda gerçegi buldu…O ki bir peygamberdi seçilmiş insandı…gerisini de güzel yurdumun insanı düşümsün…
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Fatih Bey, yazdıklarınıza aynen katılıyor, verdiğiniz çok yerinde örneklere de teşekkür ediyorum.
15/10/2009 at 08:17
Fatih Bey’in yorumundaki ana fikre katılırım: “Atalar dinini sorgulama.” Ancak İbrahim Peygamber’e ilişkin yaklaşımına katılmıyorum. Buna açıklık getirmek lazım çünkü bu yorumu okuyanlar, O’nun, gök cisimlerine bakıp da yaptığı muhakeme ve mukayesenin mahiyeti hakkında müfessirler arasında bir ihtilaf ve yaklaşım farkı olduğunu bilmeyebilirler. Hz.İbrahim’in güneş-ay ve yıldızlara yönelik yapmış olduğu tefekkürün ifadesini, putperestliğe bulaşmışken sonra bundan sıyrılıp arınıp tevhid inancına ulaştığı şeklinde anlayanlar mevcuttur. Oysa benim katıldığım diğer tefsire göre o azîm peygamber, kendisine peygamberlik gelmeden önce de ve hatta başından beri hiç şirke düşmemiş, reşid bir insandır. Şirki-bâtılı sorgulayıp, akıl süzgecinden geçirdikten sonra tevhide ulaştığı görüşüne hiç katılmadım. Öyle olmuş olsaydı bile bu O’nun büyüklüğünü gidermezdi belki ama bereketi zamanını aşıp çağlara taşan bir peygamberin şirkin hem de bu çeşidiyle alakası olabileceğini benim bünyem kabul etmez. Bana öyle geliyor ki peygamberler, içine doğup gözlerini açtıkları topluma daha ilk anda “hop bi dakika, n’oluyo bakıyim burda” deme ferasetini gösterebilen fanilerdir. Bir zelle olursa da ondan sonra olur. İşte bizim gibi fanilerle onların arasındaki fark da budur bence. Ben İbrahim Peygamber’i o derekeye bir an bile düşmediği için seviyorum.
08/11/2009 at 21:04
Sayın Murat Bey.
Ben bir Nur talebesiyim. Yazınızla ilgili birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Öncelikle Bediüzzaman Said Nursi talebelerine “Üstadınız hatasız görmek hatadır” diyor. Lakin çoğu zaman Bediüzzamanın hatasını buldum diye hata olmayan şeylerin mevzu bahis yapıldığını çok görüyoruz.
Gelelim mevzumuza;
“Ey insan! Bil ki, o rahmetin arşına yetişmek için bir mi’rac var. O mi’rac ise, “Bismillahirrahmanirrahim”dir. Ve bu mi’rac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın yüz on dört sûrelerinin başlarına ve hem bütün mübârek kitapların ibtidâlarına ve umum mübârek işlerin mebde’lerine bak.”
Dikkatli bakarsak 114 surelerin başlarına ve bütün mübarek kitapların ibtidalarına bak diyor. 114 surenin başında bulunan demiyor. Burada bir genelleme söz konusu, bütün mübarek kitapların diyor ama bütün mübarek kitapların başında besmele bulunmayabilir. Besmele başında olmayan bir çok dini kitap örnek gösterebilirsiniz. Ama genel olarak mübarek kitapların çoğunun başında besmele bulunur. Aynen öylede 114 surenin sadece birinin başında besemele bulunmuyor. Fakat diğerlerinin hepsinde var. Buradan şu sonucu çıkarabilirsiniz: Kuran-ı Kerim Surelerin başında Besmeleyi kullanmıştır. Bu genel bir kaidedir. Tevbe Suresi ise istisnadır ve istisnalar kaideyi bozmaz genel bir düsturdur. Ayrıca büyük rakamlarda küçük kusuratlar dikkate alınmaz. Bediüzzaman çoğu kez bunu kullanmıştır. Kusuratları nazar-ı dikkate almamıştır. Kısacası burada ifade edilmek istenen; 114 surenin hepsinin başında besmele olduğu değil, Kuranın genel olarak surelerin ve bütün mübarek kitabların başında besmele kullanılmış olmasıdır. İstisnalar kaideyi bozmaz.
Burada bir hatadan söz etmek gerekirse teknik bir hatadan değil edebi bir hatadan söz edilebilir. Çünkü 114 demeseydi bütün mübarek kitaplar dediği gibi bütün sureler deseydi belki itiraza mahal olmazdı.
İkinci nokta: İlgili yer 14. Lem’anın 2. Makamıdır. Üstad ne orada nede başka bir yerde Allah’ın “Rahman” sıfatı / adı, “kendisine inansın veya inanmasın, dünyada yarattığı bütün insanlara” rızık vermesi, “Rahim” sıfatı / adı ise “ahirette sadece Müslümanlar’a merhamet etmesi”…
şeklinde açıklamamıştır. Muhtemelen bu açıklama size ders okuyan kişinin kendi açıklamasıdır. İlk önce Rahman’nın bir manası Rezzaktır diyor. Sadece Rezzak (rızık verici) manasına gelir demiyor. Rahim sıfatınında ahiretten önce bu dünyadaki tecellilerin bir çoğuna Risale-i Nurun çeşitli yerlerinde izah edilmiştir. Sizin gibi araştırmacı bir zata havale ediyorum.
Ayrıca Hırıstiyanların ve Yahudilerin yani Allah inancına sahip olanların yaptığı bütün iyiliklere Allah Adil-i Mutlak olduğu için karşılığını verecektir. Fakat İslamiyet kendisine ulaşan bir gayri müslim Resul-ü Ekrem’e iman etmeden cennete giremez diye bütün İslam alimleri ittifakla hükmetmişlerdir.
Son olarakta; Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nuru ilham ile yazmasıyla alakalı ayrıntılı bilgiyi şu adreste bulabilirsiniz:
http://www.sorularlarisale.com/subpage.php?s=show_qna&id=20644
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Sami Bey yorumunuzu okudum. İlginç ve yeni bir şey görmedim, üslubunuzdan başka… Çok terbiyeli ve sakin yazmışsınız, teşekkür ederim. Linkini / bağlantısını verdiğiniz yazıyı ise okuyayım dedim ama giriş kısmı hariç okumadım, göz gezdirdim. Anlaşılıyor ki, bu böyle gelmiş böyle gidecek. “Öyle yazıyor ama bu şu anlama gelebilir” denerek ve de “ilham” kelimesini evirip-çevirip üstü kapalı olarak “Nur Risalesi’ni Said Nursi’ye Allah yazdırdı” iddiası -ki bana göre apaçık küfürdür ve insanı Din’den çıkarır- sürdürülecek…
O koca Risale’de çok müthiş tesbitler ve yaklaşımlar var ama içinde elli bin türlü çer-çöp de var. Bu “kendinden yazmadı Allah yazdırdı” putperestliği yüzünden de yıllardır dokunulamıyor.
İşin garibi bu sadece Nurcular’ın avuntusu değil, bütün Tarikat ve Cemaatler aynı propaganda ile kendi inançlarını ve inandıkları insanı “dokunulmaz” kılıyorlar. Said Nursi’nin “Üstadınız’ı hatasız görmeyin” demesi bile bunlara yetmiyor!
Ayrıca ben “Nur Talebesi” diye bir “talebelik” de kabul etmiyorum! Müslüman Ahmet’in-Mehmet’in yazdığı veya yazdırdığı yazılara / kitaplara değil “Kur’an’a Talebe” olur. Kur’an buna “Zübür” diyor. Yani hiçbir kutsallığı / Allah’ın yazdırması ile alakası olmadığı halde insanlar tarafından kutsallaştırılmış kitaplar… Devamında da “her ekip kendi Zübürü ile avunur durur” diyor…
Özetle bu “Nurculuk” dahil bütün “cı-ci”, “cu-cü”lük bir “avuntu”dan ibarettir!
Said Nursi’nin kitabı Risale-i Nur değişik konulara farklı bağlamlarda yaklaşan önemli bir kitaptır ama hepsi budur! Allah yazdırmamıştır, Said Nursi yazmıştır. Benim Said Nursi’ye en ufak bir soğukluğum veya önyargım yok.
Bahsettiğiniz diğer konuya gelince, Risale’de bu 114 meselesi başka yerde geçmiyorsa, o geçen tek yerde de bu besmele ile ilgili tanımlar yoksa, dediğiniz gibi o Hoca kendi yorumunu -bir uyarı yapmadan- sanki kitapta öyle yazıyormuş gibi anlatmış olabilir. Öyleyse o konuda ısrar etmem.
Son olarak “Hz.Muhammed’i kabul etmeyen Yahudi ve Hristiyanlar Cennet’e gidemez” sözü Din’in değil Müslümanlar’ın avuntusudur. Bu aynı saçmalığı onlar da yapmıştır. Kur’an da onlara kızmıştır: Yahudiler dediler ki “Yahudiler’den başkası Cennet’e giremeyecek, Hristiyanlar da dediler ki Hristiyanlar’dan başkası giremeyecek…” Şimdi bu aynı lakırtıyı Müslümanlar geveleyip-durur. Bu konuda “öncesiydi-sonrasıydı” falan yok! Kur’an ayeti apaçıktır. Cennet’e gitme işi ne Yahudiliğin, ne Hristiyanlığın, ne Müslümanlığı yani ne Dinler’in, ne de Musa’nın, İsa’nın, Muhammed’in yani Peygamberler’in tekelindedir… Allah “Allahlığını” Din’e de vermemiştir, Peygamberlere de… O yetki yalnız Allah’tadır. Kimleri Cennet’e alacağını da yukarıda zikrettiğim ayette açıklamıştır, gerisi Tarih boyunca insanların “sen gireceksin-ben gireceğim” didişmesinden ibarettir.
Anlaşamasak da, seviyeli bir yazışma olduğu için teşekkür ediyor, Denizli’den selâm ve sevgilerimi gönderiyorum.
13/11/2009 at 14:17
Saygıdeğer Murat Bey,
Bir konu araştırırken karşıma çıkan 114 değil113 yazınız ilgimi çekti. Okudum… istifade edebileceğim her kitabı okumaktan geridurmadığım gibi Risale-i Nur’u da çokca okuyanlardan biriyim. Bu tahliliniz açıkçası beni bir hayli düşündürdü. Bu samimi garazsız ve ivazsız düşüncelerimi maddeler halinde sizinle paylaşmak istedim… Yani birlikte düşünmek istedim…
1) 114 değil 113 meselesi… bana tuhaf geldi. Çünkü o bahsi okuduysanız muazzam bir besmele tefsiri ve şerhi yapılırken zelle kabilinden kusurat hiç göze bile görünmemeli ve dillendirilmemeli diye düşündüm.
2) Şarkdan istanbula gelip bir küçük han odasında bütün ülemaya meydan okuyup “her suale cevap verilir” diyerek bütün halk nezninde hayrete yol açan ve ilgiyle takip edilen, ziyaret edilen, soru sorulan, sohbet edilen ve Bediüzzam lakabına ilmi dirayetinin harikalığından dolayı genel bir kaanatle layık görülmüş ve cephede, düşmen hattında, at sırtında kuranın tefsirini yazarak kuran hakkında nasıl bir tefsir hayal ettiğini örnekleriyle göstermeye çalışmış bir zat acaba nasıl olurda 114 surenin başında besmele yazmadığını bilemez. Bunları düşündüm, sizin ifadelerinizi düşündüm kafam karıştı.
3) Kal di ki: Sami Beyin söyledikleri benimde aklıma gelmedi değil “Dikkatli bakarsak 114 surelerin başlarına ve bütün mübarek kitapların ibtidalarına bak diyor. 114 surenin başında bulunan demiyor. Burada bir genelleme söz konusu, bütün mübarek kitapların diyor ama bütün mübarek kitapların başında besmele bulunmayabilir. Besmele başında olmayan bir çok dini kitap örnek gösterebilirsiniz.” “ Kısacası burada ifade edilmek istenen; 114 surenin hepsinin başında besmele olduğu değil, Kuranın genel olarak surelerin ve bütün mübarek kitabların başında besmele kullanılmış olmasıdır. İstisnalar kaideyi bozmaz.
Burada bir hatadan söz etmek gerekirse teknik bir hatadan değil edebi bir hatadan söz edilebilir. Çünkü 114 demeseydi bütün mübarek kitaplar dediği gibi bütün sureler deseydi belki itiraza mahal olmazdı.” Bu düşünceler yinede kendime şu soruyu sormama engel olamadı. “ peki niye özellikle 114 dendi o zaman ? yani bu hataen mi söylendi ? ”
Bu konu üzerinde düşündüm. Düşünürken şunlar aklıma geldi. “ Risale-i Nur, okuduğum kadarıyla her yönüyle çok zengin bir eser, rasgele hiçbir cümle ve ifade onda olmamalı. Her kelime, her konu, her bahis kendi bütünlüğü içinde hiç boşluk bırakmaksızın bir bütünlük göstermeli. Her şey özenle, seçilerek, dikkatli, titizlikle konulmalı ve kullanılmalı. Öyleyse 114 rasgele kullanılmış olabilir mi?..” sonra düşüncem şöyle devam etti. “ metni birkaç kez daha okudum. Bu sure başları konusunun hemen akabinde “ besmelenin azamet-i kadrine en kat’î bir hüccet şudur ki, İmam-ı Şâfiî (r.a.) gibi çok büyük müçtehidler demişler: “Besmele tek bir âyet olduğu halde, Kur’ân’da yüz on dört defa nâzil olmuştur.” Yazılı olan yer bana başka şeyler düşündürdü. Zira besmelenin ayet olup olmama konusunda farklı görüşler var. Fakat Said Nursi İmam-ı Şafii’nin görüşünü belirterek ayet olduğu görüşüne vurgu yapıyor. O zaman ben bu 114 dü şöyle anladım. “ şu ihtilaf konusu olan besmelenin ayet olma bahsi 114 surenin başlarına bakılarak tabiri caiz ise ilahi inisiyatifin muktezası kasden bir surenin başına konulmamış ve ayet gibi inzal buyurulmamış olması 113 surenin başında bulunması gibi dikkat edilecek ve ders alınacak bir meseledir. Bunu ancak 114 surelerin başlarına bakarsanız anlarsınız. Ve besmelenin ayet oluşunun, yüce ve yüksek manalarının bir ayet hakikatiyle alır, sahip çıkar, ve o ilahi emirle sizlerde yükselirsiniz” demiş olamaz mı diye düşündüm…. Ve bu düşüncem bana gerçekten besmeleye farklı bakmamı sağladığı içinde hem Said Nursiye, hem size minnettar oldum…
4) Rahman/ Rahim konusu varılan sonuç itibariyle ilgimi çekti.” Son olarak “Hz.Muhammed’i kabul etmeyen Yahudi ve Hristiyanlar Cennet’e gidemez” sözü Din’in değil Müslümanlar’ın avuntusudur. Bu aynı saçmalığı onlar da yapmıştır. Kur’an da onlara kızmıştır: Yahudiler dediler ki “Yahudiler’den başkası Cennet’e giremeyecek, Hristiyanlar da dediler ki Hristiyanlar’dan başkası giremeyecek…” Şimdi bu aynı lakırtıyı Müslümanlar geveleyip-durur. Bu konuda “öncesiydi-sonrasıydı” falan yok! Kur’an ayeti apaçıktır.” Yani siz Resulullahın (a.s) hayatta iken mücadele ettiği Yahudi ve Hıristiyanların Kuranı ve Peygamberi tanımadan ve inanmadan kurtuluşa ereceğini mi savunuyorsunuz. Bu konu ayetlerle o kadar açıktır ki başka söze gerek bırakmıyor. (Bakara / 91-120, Al-i Imran /19-28-72-73-83-85, Nisa / 46-47, Maide / 3-51-57-77, Tevbe / 29-33, böyle uzayıp gidiyor….) bunlarda Allahın kelamı… O ne demiş ona bakıyoruz… aslında her kim doğru inandığı takdirde. Allahı Allah, Peygamberi Peygamder, Kitabı kitap olarak kabul ettiği takdirde adı ne olursa olsun inanmıştır, mümindir… biz kurtuluşa ereceğini ümid ederiz hüküm Allahındır. Fakat münkir olmuş, inanmamış ona da dinimizce hak din üzere inançlı diyemeyiz….Veselam…
5) Said Nursi veya Said-i Nursi eleştirinize gelince. Bunda ki düşüncem de sizinkine yakın fakat, aklıma şu geldi edebiyatta öğrendiğimiz bu terkipler dilbilgisinde ki ismiyle bir tamlamadır. Dediğiniz doğru sondaki “i” aidiyet belirtir. Tamlamaya örnek Hilal-i Ahmer, Kızılay İhtiyac-ı Mutlak, mutlak ihtiyaç Küre-i Arz, Arz yuvarlağı veya Kuran-ı Hakim, hikmetli Kuran Sultan-ı Adl, adaletli sultan Hakim-i Kadir, kudretli Hakim gibi öyleyse Said-i Nursi de “i” aidiyet olursa Nurslu Said oluyor. Bence Said Nursi de Said-i Nursi de aynı kapıya çıkıyor.
Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Sadece yazınızın bana çağrıştırdıklarını paylaşmak istedim…
Saygılarımla….
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Ahmet Bey! Dediğiniz gibi yazınızı / yorumunuzu sabırla okudum. Bir yazıya bu kadar uzun yorum yapılmaz. Ki zaten yorumlarınızın pek de konumuzla alakası yok… Oraya bir sürü ayet ve numarası yazmışsınız… İlk 5 tanesine baktım gerisine bakmadım. Ahmet Bey, o ayetler “Kafirler”e hitaptır. Yahudi ve Hristiyanlar ise “Kafir” değildir. Yahudi ve Hristiyanlar Allah’a inanıyor, o halde nasıl “Kafir” oluyor? Kafir dendi mi “Allah’a inanmayan”ı anlayacaksınız. Yani o ayetlerle konumuzun hiç alakası yok. Çünkü benim yazım ve o ayetler “Kafirlerle” ilgili değil, Allah’a inanan ama Müslüman olmayanlarla ilgili…
Kur’an’a göre, Yahudiler ve Hristiyanlar Cennet’e gidecektir. Ayet ortadadır. Hiçbiri tasalanmayacaktır. Cennet Yahudiler’in, Hristiyanlar’ın olmadığı gibi Müslümanlar’ın da patentinde değildir. Cennet Allah’ın patentindedir, Yahudi-Hristiyan ve Müslümanlar’ın yaptığı ise “patent gasbı”dır. Allah da o Cenneti’ne “İslâm Dini”ne mensup olanları koyacaktır. İslâm’ın ise günümüzdeki Müslümanlık’la hiçbir alakası yoktur. İslâm demek Hz.Adem’den Hz.Muhammed’e kadar, bütün Peygamberler’in tebliğ ettiği Din’in “ortak ve genel adı”dır. “İslâm Dini’ne mensup olmanın şartı da Kur’an’da o bahsettiğim 3 şarttan ibaret”tir.
İşin “en doğrusu”nu tabiki sadece Allah bilir. Yatağanbaba’nın, Said Nursi’nin veya bir başkasının söyledikleri birer “yorum”dan ibarettir, “hüküm” değildir! İsabetli de olabilir isabetsiz de. Ona karar verecek olanlarsa insanlar değil Allah’tır.
Ayrıca “Said Nursi” 114 meselesinde “onu demek istemiştir bunu demek istemiştir” türü Said Nursi’yi savunma çalışmalarının bence bir kıymeti yok. Besmele Kur’an’ın 114 Suresi’nin başına konmamıştır, “114 Sure’nin başına bakın” diyen yanlış demiştir. Çünkü baktım ve 114 Sure’nin başında görmedim. Ayrıca Besmele’nin Ayet olup olmadığı tartışmalarının da konumuzla bir alakası yok.
Risale-i Nur’da siz bırakın bu Besmele konusunu, bundan çok daha vahim ve korkunç hatalar var. O çeri-çöpü temizlemeye kalktınız mıydı ömrünüz yetmez. İşin bu hale gelmesinin sebebi Müritleri’nin Şeyhleri’ni uçurdukça uçurmalarındandır. Said Nursi abartıldıkça abartılmış ve iş böyle “dokunulmaz” hale gelmiştir.
Allah’tan yazıma cevap / yorum yazanlar “aklı başında” insanlar çıktı ve tartışma “yumuşak bir zemin”de geçiyor. Aksini yapıp iftira ve karalamaya başlasalardı, o zaman “Sıkkey-i Tasdiki Gayb” kitabında yazdığı “Makam-ı Cifr” Dosyası’nı açacaktım, o zaman ortalık fena karışacaktı ama gerek kalmadı…
Tekrar söylüyorum: Said Nursi’nin o koca Risalesi önemli bir çalışmadır, fakat “dokunulmaz / hatasız” değildir. İçinde çer-çöp de vardır. Fakat bu çer-çöp o çalışmayı kaladırıp-atmamızı gerektirmez. Kur’an-ı Kerim’den başka tartışılmaz ve de hatasız bir kitap yoktur. İmam-ı Azam’ın ifadesini kullanırsak “Kur’an’dan başka tartışılmaz kitap, Hz.Muhammed’den başka da tartışılmaz insan YOKTUR!”…
28/11/2009 at 21:05
Merhaba Murat bey.. Kıbrıstan düzce’ye yaklaşık 5 ay önce geldim ve baktm ki buradaki ibadet kıbrısa oranla çok yüksek.. Ben hep araştırıp cevabını mantıksız bulduğum bir soruda takıldım..”Müslüman olmayanlar cennete gidemezmi?” Cevabı ise Allahın bir olduğuna ve Hz. Muhammedin onun kulu ve elçisi olduğuna inanmayanlar yani eşşedüenne la ilahe illallah ve eşşedüenne Muhammeden…. kabul etmeyenler ebediyen Cennete gidemeyeceklermiş.. ama bu sizin de söylediğiniz üzere adil değil.. çünkü x şahıs yaşadığı ortama göre dinini benimsemiş.. Bu konuda bir ince detay olmalı diyorum.. görüşlerinize ihtiyacm var.. teşekür ederm.. Ayrıca “Şüphesiz inananlar; yahudiler, hıristiyanlar ve sabiiler(den) Allah’a ve ahiret gününe inanan ve iyi iş(ler) yapanlara, Rableri katında mükafat vardır; onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir” cümlenizde belirttiğinin Mükafat Cennet olarak da algılanabilirmi..
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Mehmet Bey, evet öyle algılanmalıdır. Eğer ki o “mükafat”ın sonu “Cennet”e çıkmıyorsa, o mükafat “ne işe” yarayacak? Mehmet Bey, bu “Hz.Muhammed’i kabul” meselesi, Allah tarafından “Cennet” konusunda şart koşulmadığı gibi, “Yahudi ve Hristiyanlar’la diyalog kurmakta” da şart koşulmamış. Ben bu konunun ayrıntısını Fethullahçılar’ı eleştirdiğim bir yazımda anlattım, ordan okuyabilirsiniz:
Hz.İsa Siyasi Arena’da
http://yataganbabamenajerlik.wordpress.com/yazilari/din/hz-isa-siyasi-arenada-4-baski/
29/11/2009 at 21:43
risale-i nur’ları savunan arkadaşlara tavsiyem, bu cahil adama laf anlatmaya çalışmamalarıdır.. zaten kendisi de demiş uzun yorumları okumadığını.. tersleşmeyin de.. her an monitörden çıkıp üzerinize atlayabilir… ya da canını sıkarsanız kimsenin okumadığı sanal gazetesinde sizi manşete taşır, kendi kendine verip veriştirir…
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
:)) Be mübarek… E-Gazetem’in okunup-okunmadığının tasası sana mı (şimdi gene kızacak) “size” mi düştü?!!! Ben o E-Gazete’yi “çok insan okusun” diye yayınlamıyorum, Tayyip Erdoğan ve Ahmet Türk haberlerini okumaktan bıktım, kafama göre gazeteyi şekillendiriyorum. Hem madem “kendi kendime verip-veriştiriyorum” o halde bunun kime ne zararı var? Niye insanları uyarıyorsun? Bana “cahil” diyen Edebiyat Öğretmeni!!! Bu nasıl bir Türkçe ve mantıktır…
Anlamadığım şey, YHA Gazetem’de manşete taşıyıp da kime verip-veriştirmişim? Ben orada ya kitaplarımı tanıtıyorum, ya Barış Manço-Cem Karaca ve o tür müziğe ömürnü vermiş ustaların haberlerini yayınlıyorum veya yeni yazılarımı duyuruyorum… O kadar gazetenin içinde bir sataşma olduysa ve sizin ifadenizle “monitörden çıkıp üstüne atlamışsam” ben de etten-kemikten bir insanım, yapmış olabilirim. Fakat öyle bir yazmışsınız ki, gazeteyi okumayan sanacak ki hep öyle yapıyorum. Hayır, hep öyle yapmıyorum…
“Uzun yorumları” okumuyorum, doğrudur, okumadığım halde “okuyorum” mu diyeyim? Bunun bana “laf anlatmak”la ne alakası var? Kısa yazsın. Bu destan gibi yorumların tamamını okumaya kalkar ve de yayınını onaylarsak, ne okumaya ne de yazmaya vakit bulabiliriz… Buncağızı bile düşünemiyor musun da, bu “samimiyetimi” aleyhimde kullanmaya kalkıyorsun (pardon) kalkıyorsunuz?
Ben Said Nursi’ye yüzlerce internet sitesinde ettikleri gibi ana-avrat küfür etmedim, hakaret etmedim, iftira atmadım, aşağılamadım, “şu şu konularda ayrı düşünüyorum ve de yazdıklarını yanlış buluyorum fakat bu, o koca eseri kaldırıp-atmamızı gerektirmez” dedim. Bundan bağlıları, sevenleri ve hatta fanatikleri bile rahatsız olmuyor da siz niye oluyorsunuz?
Sedat Bey… Gidin öğretmenliğinizi yapın, enerjinizi çocuklara harcayın ve hem kendi zamanınızı hem de benim zamanımı telef etmeyin… Benim sizinle bir alıp-veremediğim yok, Facebook’ta bir tatsızlık yaşandı ve ben unuttum gitti. Bu tatsızlığı sürdürmenin size de bana da bir faydası yok…
Bu yazdıklarımda samimiyim, benim sinirim çoktan geçti, onun için bu iş burda kapansın, var git haklı olan sen ol…
29/11/2009 at 21:45
bir de tehdit ediyor insanları.. şu dosyayı da açacaktım diye.. bırak bu yaşar nuri ağızlarını..
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Sürekli “kendi kalene gol” atıyorsun… Sen bana “bırak bu Yaşar Nuri ağızlarını” dersen, ben de sana “bırak bu tarikat / cemaat ağızlarını” derim ve bu tartışma böyle sümük gibi uzar gider… Bunun kime ne faydası var?
Ayrıca ben Yaşar Nuri Öztürk’ü çok severim, o da beni çok sever, fakat ben Yaşar Nuri Öztürk’ü hem de defalarca, hem de “Basın Açıklaması”yla eleştirmişim, Basın bunları çarşaf çarşaf yazmış… Ben Yaşar Nuri Öztürk’ü de “tartışma üstü” kabul etmem…
Çok sevdiği Yaşar Nuri Öztürk’ü de defalarca eleştirmiş bir insana “bırak bu Yaşar Nuri ağızlarını” demek komiktir. Bu ağız orjinal “Yatağanbaba ağzıdır”, kimsenin üslubuna, yazım tarzına, kurgusuna benzemez. Said Nursi “babamın oğlu” olmadığı gibi Yaşar Nuri de “babamın oğlu” değildir. Kimsenin ağzına ihtiyacım yok, herkesin ağzı kendine…
Hem “tehdit” bile olsa, rahat ol, nasıl olsa “gazetemi kimse okumuyormuş” o bakımdan ben “kendi kendime” eser-gürlerim öyle…
Bu iki yazına cevap vereceğim diye nereden bakarsan bak tam 30 dakikam gitti, bir daha gitmesin, fırlattırma beni gene ekrandan ve yapıştıttırma yakana… Şaka…
Tekrarlıyorum, sizinle bir alıp veremediğim yok, Facebook’ta da bir samimiyetimiz yoktu, uzatmayın, ben unuttum siz de unutun.
İyi geceler…
11/02/2010 at 21:16
Bu tür yazıları okurken sonunun er geç nereye varacağını artık az çok tahmin eder oldum. Yine aynı şekilde gelen yorumlara da şöyle bir göz gezdirdim de şaşırdığımı söyleyemem.
Benim bu yazıya yorum yapma nedenim ise, ne zaman böyle bir yazı üzerine yorumlar, atışmalar görsem aklıma, “Mü’minûn suresinin 52-65 arası ayetleri” geliyor. Elbet bağlamından koparmamak için surenin tamamını okumak gereklidir ama nedense bu konularda sadece o ayetleri hatırlyorum.
Herkesin fikrini boşverip sadece bu ayetler üzerine bile derin derin düşünülse meselenin Allah katında nasıl değerlendirildiğine dair fikir sahibi olunabilir.
Muhabbetle.
14/06/2010 at 10:56
BENCE SİZ MÜSLÜMAN DEĞİLSİNİZ, ÖYLE GİBİ GÖSTERİYORSUNUZ KENDİNİZİ AMA DEĞİLSİNİZ! KENDİ DİNİNDEN SONRA GELMİŞ OLAN ALLAH’IN PEYGAMBERİNİ KABUL ETMEYENLER YAHUDİ VE HRİSTİYANLIKTA DA SAKAT BİR İMANA SAHİPTİRLER ZATEN! NE DEMEK HZ İSAYI KABUL EDİP HZ MUHAMMEDİ KABUL ETMEMEK? BİZ TASDİK VE KABUL EDİYORUZ TÜM PEYGAMBERLERİ DE ONLAR NEDEN ETMİYORLAR? AYNI ALLAHIN RESULLERİNE AYRIM YAPAN O ALLAHA TAM İMAN ETMİŞ OLUYORMU? BÖYLE ALLAHA İMAN OLMAZ, AYRIMCILIK YAPAN İMANLA TABİ Kİ CENNETE DE GİDİLMEZ! BU DÜNYADA EHL-İ KİTABDIRLAR SADECE BU KADAR!
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Görüyorum ki “azdıkça azıp” artık “Allah’ın tekelinde olan bir Yetki”yi de gasp etmişsiniz ve de “kim Müslüman kim değil” işine girmişsiniz. “Bence siz Müslüman değilsiniz” ne demek?
Sen kimsin ULAN!
ALLAH mısın ki “sana göre kim Müslüman veya değil” karar veriyorsun?
Tövbe et ve haddini bil, bir insanın Müslüman olup-olmadığına “sadece” Allah karar verir!
Sen Allah’ın Yetkisi’ne bile tecavüz edecek kadar azmışsın! Tekrar ediyorum, “tövbe” et ve HADDİNİ BİL!
20/06/2010 at 07:08
Ey insan! Bil ki: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi’rac var. O mi’rac “Bismillahirrahmanirrahîm”dir. Ve bu mi’rac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın yüzondört surelerinin başlarına ve hem bütün mübarek kitabların ibtidalarına ve umum mübarek işlerin mebde’lerine bak. Ve Besmele’nin azamet-i kadrine en kat’î bir hüccet şudur ki: İmam-ı Şafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demişler: “Besmele tek bir âyet olduğu halde, Kur’anda yüzondört defa nâzil olmuştur.”
(Sözler – 12)
yüzondört defa nazil olmuştur diyor
anlamak istersen yüzondört sürelerin başlarına bak diyor yüzondört sürenin hepsinin başında geçiyor demiyor ki.
İnsanlar kendilerini meşhur etmek için üstadla uğraşıyor haberi yok ilmi cihetten nasıl birine karşı çıkıyor.
Rahman ve Rahim isimlerinin tefsirleride aynen üstadın dediği gibidir.Anlatsam anlamazsınız çünkü görüyorum ki çok basit ifadeleri daha anlayamıyorsunuz nerede kaldı ki Rahman ve Rahim isimlerinin tefsirini anlayacaksınız.
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Besmele’nin “Kur’an’da kaç defa geçtiği” başka bir iştir “Kur’an’daki bütün Sureler’in başında geçmesi” başka bir iştir! “Anlamak için 114 Sure’nin başlarına baktığımızda” Kur’an’daki 114 Sure’nin başında Besmele yok!
Kur’an’da 114 tane Besmele geçmesiyle bu konunun ne alakası var, be hey okuduğunu anlamaz!
20/06/2010 at 07:50
“Yüzondört defa nazil” olmuştur diyor
anlamak istersen “yüzondört süre”lerin başlarına bak diyor yüzondört sürenin hepsinin başında geçiyor demiyor ki.
Komik adamlar kendilerini meşhur etmek için üstadla uğraşıyor haberi yok ilmi cihetten nasıl birine karşı çıkıyor.
Hem yüzonüç sürenin başına başlarına bakın deseydi bu sefer yüzonüç süre dedi diyecekler.
Anlamak istemeyene anlatmak da abes..
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
anlamak istersen ‘yüzondört süre’lerin başlarına bak diyor, yüzondört sürenin hepsinin başında geçiyor demiyor ki” diyorsunuz. :)) Güldürmeyin insanı, peki öyle demiyor da neden 114 Sure’nin başına bakıyoruz?! Okuduğunu “hangimiz” anlamıyor?
01/08/2010 at 17:58
Sevgili dostlar,
Hem yazıyı hemde yorumları ta sonuna kadar okudum ve kendimi sırıtırken buldum. Çocukalrın benim babam senin babanı döver tartışması kadar boş ve yazarın tabiri ile “lakırtı” idi.
Yazıyı yazan muhterem, ilgi çekmek için Risale-i Nur’u kendine malzeme yapmış velevki bu zirvede olmak ve ilgi alakayı üstüne çekmek isteyenlerin yatay yada dikey olarak hep yaptıkları stratejik bir uygulamadır. Said Nursi, Risale-i Nur ve Nur Cemaati her zaman ilgi noktası olmuştu ve olacaktır Bi-iznillah.
Zaten bunu kocaman vesikalık resminin etrafına dantel gibi “113”, “114”, “Besmele”, “Said Nursi” anahtar kelimelerini örmüş. Şahsen SEO uzmanı olarak siteye trafik çekmek için bizde bu yöntemleri kullanıyoruz. 🙂 Aferim işi biliyor sadece yazar değil birde SEO “cu”. Ha bu arada “ci” “cu” takıları hep var olacak.
Gelelim Besemele meselesine; evet Kur-an’ı Kerimde tam 114 ayetin BAŞINDA besmele geçer.
Üstad Said Nursi bu meselede hata yapmamıştır ve izahi dahi mevcuttur ve ben bu gereksiz yazıya bunun açıklamasını yazarak savunma ihtiyacı bile duymayacağım.
Yazar bey, siz evvela Risale-i Nur Külliyatını b ir okuyun, akabinde bu konular hakkında kendiniz bu deli saçmalıklarına boş vereceksiniz.
Unutmayın ki, okumaktan okumaya fark var. Üstadı çeşitli bahanelerle hapse tıkmak, idam etmek isteyen savcılar, hakimlerde Risaleleri defalarca okumuşlar ki bir suç unsuru bulsunlar. Malesef onlarda sizin gibi öküz altında buza aradıklarından yaptıkları vakit kaybından öte geçmemiştir.
Anlarsan şunu samimiyetle ve anlayarak oku anlarsan sorularının cevabını dahi bulmuş olursun, nasibin ölçüsünde. Değilse, çer-çöp der durursun, nasibin varsa şevkat tokatlarıyla ayılırsın yoksa vay haline 🙂
BİRİNCİ NOTA: Kendi nefsime hitaben demiştim: Ey gafil Said! Bil ki: Şu âlemin fenasından sonra sana refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla senden müfarakat eden bir şeye kalbini bağlamak sana lâyık değildir. Hususan senin asrının inkırazıyla seni terkedip arka çeviren ve bahusus berzah seferinde arkadaşlık etmeyen ve hususan seni kabir kapısına kadar teşyi’ etmeyen, hususan bir iki sene zarfında ebedî bir firak ile senden ayrılıp günahını senin boynuna takan, hususan senin rağmına olarak husulü anında seni terkeden fâni şeylerle kalbini bağlamak, kâr-ı akıl değildir. Eğer aklın varsa; uhrevî inkılabatında, berzahî etvarında ve dünyevî inkılabatının müsadematı altında ezilen, bozulan ve ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olmayan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevalinden kederlenme. Sen kendi mahiyetine bak ki: Senin latifelerin içinde öyle bir latife var ki, ebedden ve ebedî zâttan başkasına razı olamaz. Ondan başkasına teveccüh edemiyor, masivasına tenezzül etmez. Bütün dünyayı ona versen, o fıtrî ihtiyacı tatmin edemez. O şey ise, senin duygularının ve latifelerinin sultanıdır. Fâtır-ı Hakîm’in emrine muti’ olan o sultanına itaat et, kurtul!..
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Sitenizde yazdığınız “Dengesiz Bir Yazar’a Cevap” adlı yazınızı okudum… Oraya yazdığınızı buraya da yazmışsınız… Öncelikle o “dengesiz” demenizi, “yırtık ve ıslak bir paçavra gibi” suratınıza fırlatıp atıyorum… “Dengesiz” olan siz ve zihniyetiniz…
Güya bana “cevap” vereceksin, etine-buduna bakmadan “nasıl bir cesaret”se, benim ne yazdığımı bile anlamadan, İnternet Kahramanlığı’na soyunmuş ve atıp-sıkılamış, seviyeni ve çapını göstermişsin…
Diyorsun ki “Kur’an’da 114 Ayet’in başında Besmele vardır ve Üstad burda yanılmamıştır”…
Sen ne anlatıyorsun, “neden” bahsediyorsun? Benim yazımda “114 Ayet’in başı” diye bir “konu” mu var?! Konu “114 Sure’nin başı”dır… Sana bu saatten sonra “Sure” ile “Ayet” arasındaki farkı mı anlatacağım…
Ayrıca yok Usta SEO falan geyiği ne alaka?… “Said Nursi ve Besmele” Konusu’nu işlediğimiz bir konuya bir fotograf hazırlarken oraya Hülya Avşar veya Recai Kutan Fotografı mı koyacaktık, hangi konuyu işliyorsak onunla ilgili şeyler yazıyoruz…
Yani o kadar yazı yazmışsınız ama yazımdaki konuyla “yoğurt bulaşığı kadar” bile bir alakası yok… Bir daha beni rahatsız etme, önce git yazıdaki konuyu anla ondan sonra çemkir…
17/08/2010 at 05:59
Merhaba Murat Bey,
Bir tesadüf olarak Bediüzzaman ve Besmele ile ilgili yazınızı okudum.Bu yazıyı kaleme almak için epeyce enerji harcadınız sanırım.Yazınıza gerekli cevap verilmiş, cevap verecek değilim.Sadece tebrik etmek istedim.Neden mi?
Zaten tüm İslam Aleminin ve vatandaşlarımızın sizin bu yazınıza ve muhteşem tespitlerinize ihtiyacı vardı…iyiki yazdınız..Eminim bu yazı sayesinde epeyce kişiyi aydınlatmışsınızdır.Bu ve benzeri çalışmalarınızın devamini dilerim. Esen kalınız.
Zafer KARLI
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Hiç bir enerji harcamadım. Zorla bir Nurcu Toplantısı’na götürmüşlerdi ve orda yaşananları kaleme aldım, hepsi bu…
17/08/2010 at 11:49
Sevgili Murat bey,
kurandaki 114 sureden yalnız 113 tanesinde besmele olduğu gerçeği gibi tarihi ve spesifik bir konuda bizleri aydınlattınız.Sizden ricam Said Nursinin çer çöp yazılarında yayınlayın…NOOLur ama lütfen yayınlayın..Hatta hayatınızın gayesi bu olsun bundan sonra…
Selamlar…
Kaan
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
İnsanlara iftira atmayı tek gıdanız halie getirmişsiniz. Okuduğunu anlamaktan aciz! Bu yazının neresinde ben “Kur’an’da 113 Besmele var” diyorum?! İftiranın da bir sınırı olur.
Bir defa konu “Kur’an’da kaç tane Besmele geçtiği” konusu değildir.
Konu “Kur’an’daki 114 Sure’nin başında Besmele geçip-geçmediğidir”…
Ben “Kur’an’daki 114 Sure’nin BAŞINDA Besmele yok” dediğimde “Kur’an’da 113 Besmele var” mı demiş oluyorum? Allah akıl-fikir versin… Geri zekalı, bir de dalga geçmeye kalkıyor, sen dalga geçeceğine önce git “okuduğunu ve hangi konunun anlatıldığını” bir anla…
“Kur’an’da kaç tane Besmele” geçtiği konusunun bu yazı ile ne alakası var? Said Nursi’nin iddiası “114 Sure’nin başında Besmele olduğu”… YOK BÖYLE BİR ŞEY… VARSA GÖSTER, GÖSTEREMEYİORSAN KIR DİZİNİ OTUR!
17/08/2010 at 07:03
Selamlar Murat Beyefendi,
Said Nursinin bir çok çer çöp barındıran yazılarının olduğunu yazmışsınız risalelerinde..Sizden ricam lütfen yayınlayınız..Noolur yayınlayın..Demişsiniz ya Sikke-i Tasdiki Gaybi dosyasını açmayayım..aç lütfen…hep bu işlerle uğraşın…Hatta hayatınızın son salisesine kadar Said Nursinin eserlerindeki çer çöpü deşifre etmekle uğraş olurmu 🙂
Selamlar, saygılar..
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
“Hep bu işlerle uğraşın” ne demek?
12 Kitabı yayınlanmış, yüzlerce makale basılmış birisi olarak kaç tane Said Nursi yazısı yazmışım? “Ölünceye kadar Said Nursi’nin çeri-çöpünü deşifre etmekle uğraşın” diye yazıp da sonuna da gülme işareti koymak ne alakaka?
Salak salak konuşmayın, yapacaksanız doğru-düzgün bir yorum yapın. Bu kadar yırtındığına ve alay ettiğine göre sen git geberinceye kadar Said Nursi ile debelen / övmeye / yalakalığa devam et. Edeceğin de belli…
17/08/2010 at 11:56
Sevgili Murat Bey,
Lütfen hakaret etmeyiniz..Çünkü ben hakeret edemem..Nasıl size hakaret edebilirim ki…nasıl..nasıl sizin seviyenize inebilirim..mümkün değil..Sadece bir temenni de bulundum..Kötümü lütfen Said Nursinin çer çöpünü deşifre edin …sizin aydınlık fikirlerinizden faydalansın millet dedim..ne var bunda..Haydi yayınlasana…
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
O “çerleri-çöpleri” bu kadar merak ediyorsun, beni beklemene gerek yok. Prof.Dr.Abdüllaziz Bayındır bu konuda 500 sayfalık kitap yazdı. Sitesine gir ve kitabı oku… Bilgisayarına ücretsiz indirip-okuyabiliyorsun…
Hakaret etmedim sana… Yaklaşımına göre cevabını verdim… Bizde böyledir, bize “Sirke” satan Sirke, “Bal” satan Bal muamelesi görür… İşine gelirse…
20/10/2010 at 10:47
Yukarıdan aşağıya gelen yorumları ve yorumlara verdiğin cevapları okudum ve kullandığın dil bana çok samimiyetsiz geldi.bilgi dediğin şeylerde çok gereksiz ve kafa karıştırıcı.12 kitabın 12 side böyle şeylerle mi dolu?Dalga geçmiyorum samımı samımı soruyorum eger boyleyse benden sana abi tavsiyesi Türkiyede bu saçmalıkları kimse almaz.(bedava dahi olsalar)
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Serdar Bey! Kullandığım Dil’in size “samimiyetsiz” gelmesinden ne kast ettiğiniz anlaşılmıyor. “Konuya yaklaşımınız samimiyetsiz” deseniz anlayacağım ama “Dil’in samimiyetsiz gelmesi”nden neyi kast ettiğinizi tam anlayamadım, onun için buna cevap vermiyorum…
Fakat “bilgi dediğiniz şeyler de çok gereksiz” sözünüze “teessüf” ederim… Size göre “Besmele’nin Kur’an’da 114 Sure’nin mi yoksa 113 Sure’nin başında mı geçtiği” bilgisi “çok gereksiz” bilgi olabilir, o sizin çapınızın / kapasitenizin yansımasıdır… Allah Kur’an’da “sadece Tevbe Suresi’nin başına” Besmele’yi koymadıysa “o koymayışının da bir hikmeti” vardır… Siz o hikmeti kavrayamadıysanız eğer o sizin probleminiz ama buna “gereksiz bilgi” diyerek böyle “küstahlık” edemezsiniz… Kur’an’daki hiçbir ayrıntı “gereksiz”, bunlar üzerine kafa yorup ortaya bir şey koyanların eserleri de “gereksiz bilgi” değildir… Kur’an’a saygınız varsa ve “aklınız başınızda”ysa derhal TÖVBE edin!
“Kafa karıştırıcı” suçlamanıza gelince… Bu Ülke’de HERKESİN “KAFASININ KARIŞMASI” lazımdır… Çünkü “kafası karışmazsa” gidip doğrusunu araştırmıyor, aptal-saptal bilgileri “Din” diye yaşıyor, afyon yutmuş gibi uyuşuyor ve de “Allah ile” aldatılıyor…
“12 kitabın 12’si de böyle şeylerle / saçmalıklarla doluysa Türkiye’de bu kitapları kimse almaz, bedava bile olsalar” sözünüz ise çok seviyesiz… Sizin elinizde bir “veri” mi var? Madem kimse almıyor ve okumuyor da nasıl oluyor da arkasında hiçbir Parti ve Tarikat desteği olmayan bir adam bilmem kaç bin sayfalık tam 12 Kitap yayınlayabiliyor? Üstelik de “kitap satışlarından başka hiçbir geliri olmayan” bir adam!!! KOMİK oluyorsunuz, “bilip-bilmediğiniz konular”da yorum yapmayın…
Ayrıca biz bu “Kalem”i elimize aldığımız vakit, “isterse 1 kişi bile okumasın, biz YAZMAMIZ GEREKENİ yazacağız” diye alıyoruz… “Okunur-okunmaz” o Okuyucu’nun bileceği iş…
09/11/2010 at 13:47
s.a merhaba ben bir risalei nur okuyucusuyum . fazla uzatmadan şunu söylemek istiyorum. ben said nursi gibi ( sizinde söylediğiniz gibi) mükemmel ve bu zamanda kurandaki imanı ayetleri çok hoş ve güzel bir şekilde tefsir eden bir zatın, bu kadar zahir, sathi ve daha çocukların bile bildiği bir meselede yanlış yapmayacağını düşünüyorum.
ve sizin yahudiler ve hırıstiyanlarında cennete girebilir dediğiniz konudada size katılmıyorum bu konu çok dallı budaklı bir konu. bu şekilde yüzeysel tabirlerle lütfen insanları kafasını karıştırmayın. teslis inancına sahip bir hırıstayanın cennete giremeyeceği hakkındaki ayeti size göstermem çok aşağılayıcı olur sanıyorum .
birde yukarıdaki yazılarda kimse dini kendi hesabına konuşturmadı fakat din namına konuştu. kimse kimseyi cehenneme veya cennete sokmadı.fakat siz biraz ters anladınız galiba ve sizden be şahsi olarak risalei nurdaki sizce çer çöpü hangi formatta olursa olsun rica ediyorum mailime gönderirseniz sevinirim
sizinle mutabık olduğum nokta ise; said nursiye dediğiniz sekilde yani putperestliği işmam eder derecesinde iltifatlar eden guruhlar. bunları sizden evvel ben yazımla şamarlamak istiyorum ama zemin müsait değil.
(birde siz bir yazar olarak okuyucular ne kadarda ağzını bozsa, sizin ağzınızı bozmamanız gerekir diye düşünüyorum
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Furkan Bey! “Teslis İnancı’na Sahip” Hristiyanlar ile benim yazımın ve o Ayet’in “ne alakası” var? Onlar kendilerine ister Hristiyan desin ister başka bir şey, onlar Allah’a “şirk / ortak” koşmuştur… Onların bizim konumuzla ne alakası var? “Şirk” Konusu değil yazımın konusu… Konu Şirk konusu olsa, o zaman isterse Müslüman olsun gideceği yer gene Cehennem’dir… Ona bakarsanız Kur’an’da Hristiyanlar’ı öven Ayet de var…
Yani yazımın konusu, öteki cevap yazanların anladığı gibi “Besmele’nin Kur’an’da ‘kaç defa’ geçtiği” olmadığı gibi “şirke batanların Cennet’e gidip-gidemeyeceği konusu” da değildir…
“Çocukların bile bildiği konuyu Said Nursi nasıl bilmez” ne demek? Sokaktan çevirin 100 kişiyi ve sorun, bakın bakalım “kaç tanesi” Kur’an’da kaç Sure olduğunu ve de kaçının başında Besmele olduğunu bilecek!!! Kimsenin bir halt bildiği yok… Bu Millet açıp da Dini’nin Kitabı’nı okuyor mu ki bu ayrıntıları bilecek?!
“Okuyucu ne derse desin siz bir Yazar olarak…” sözünüze ise asla katılmıyorum… Adam bana “sirke” satıyorsa sirke, “bal” satıyorsa bal muamelesi görür… Tıpkı size “bal” muamelesi yaptığım gibi… Yani “kim neyi hak ediyorsa” o muameleyi görür…
“Yazımla Said Nursi’yi putlaştıranları sizden önce ben şamalamak istiyorum ama zemin müsait değil” diyorsunuz… Siz bu Dünya’dan göçersiniz ama o “uygun zemini” gene bulamazsınız… Yani “boşuna” bekliyorsunuz…
Ayrıca benden “Said Nursi’nin çerini-çöpünü” e-postanız’a atmamı beklemenize gerek yok… Prof.Dr.Abdüllaziz Bayındır o konuda 500 sayfalık kitap yazdı… Sitesine girerseniz, Yasal ve Ücretsiz olarak kendi bilgisayarınıza indirebilir ve okuyabilirsiniz…
07/12/2010 at 08:31
Risale-i Nur, muazzam bir eser, ben değil milyonlarca insan söylüyor. Yani bir umman..
Siz ummanda bir saman çöpüne takılmışsınız.Tabii burada umum ulemanın görüşü nedir, onu bilmiyorum.
Sonuçta bu eser Yüce kitabımızın bir tefsiridir. Ve bir beşer tarafından yazılmıştır. Hata kusur beşere mahsustur. Yazıldığı dönemde ve günümüzde karanlık gönülleri aydınlatmış ve aydınlatmaktadır.
ABDULLAH BEY,
Siz ne mezunusunuz, “Türkçe” biliyor musunuz? “Falanca’nın Kitabı’nda şu şu şu hatalar var” demek, ne zamandan beri “Umman’da saman çöpü’ne takılmak” oldu… Ne zamandan beri “Falanca’nın Kitabı’nda şu şu şu hatalar var” demek o kitabın “Kur’an’ın Tefsiri değildir” demek oldu? Ne zamandan beri “karanlık gönülleri aydınlatmamış ve aydınlatmamaktadır” demek oldu?!!!
Benim yazdıklarımla sizin “yorum” diye yazdıklarınızın ne alakası var? Yazıda Said Nursi’nin bahsettiğiniz konularda bir tartışması mı yapılmış?!
Benim yazdığım ne, sizin anlattığınız ne? “YOĞURT BULAŞIĞI KADAR ALAKASI” var mı? Konu Said Nursi’nin yazdığı bir yazıdır ve de yanlıştır. Belirttiğimiz budur. “Şurada yanlış yazmış” demek “Said Nursi işe yaramaz adam” demek değildir! ŞU OKUDUĞUNUZU DOSDOĞRU OKUYUN… Söylemediğim şeyleri bana isnat etmeyin. “Şu adam şurada doğru yazmış” demek o adamı “iyi adam gördüğüm” anlamına gelmez. “Şurada yanlış yazmış” demek de “kötü adam gördüğüm” anlamına gelmez… BU BİR PUTPEREST ve TOPTANCI bir zihniyettir! “Ya hep ya hiç” diye bir şey yoktur, Hz.Muhammed’ten başka “eleştirilmez adam” da yoktur!
Bir daha okuduğunuzu anlamadan yorum yazmayın. Uzun yazdım ki, başkaları da işi sulandırmayı bıraksın… Benim “Saçmalıkname” ve “İçimdeki Polis: Allah” Kitapları’nda Said Nursi’den “olumlu alıntılar” var… Allah bilir siz onları okumuş olsaydınız bu sefer de “beni Said Nursisever” sanacaktınız!
“Doğru yazmış” derken iyi de “yanlış yazmış” deyince “Umman’da çöp” öyle mi? Tövbe tövbe…
09/12/2010 at 08:36
Murat Bey,
Cevabınız için teşekkür ederim.
Türkçede kelimeler elastikidir, nereye çekersen oraya gider derler. Sizde o çekmeleri kullanıyorsunuz.
Ameller niyete göredir.
Yolunuza devam edin,diyecek birşey yok.
ABDULLAH BEY,
Hiçbir kelimeyi hiç bir yere çektiğim yok! Benim belim kalındır, kıvırmam! Ben “Türkçe” düşünen ve “Türkçe” yazan bir Yazar’ım… Alın benim yazımı ve sizin yorumunuzu ve de benim yorumunuza cevabımı, istediğiniz Türkçe Öğretmeni’ne gösterin…
Bakın bakalım “1 tanesi bile”, “evet Yatağanbaba’nın yazdığı yazıdan senin ithamların çıkıyor” desin de görelim! 13 Kitap’ın altına imza atmış birisi, “ne yazdığını da ne yazmadığını” da bilir… Ben sizi özel olarak suçlamıyorum… Günlük 300 kelime ile konuşan bir Kitle’den daha fazlasını beklemek saflık olur…
Bir yerde Said Nursi’nin “Karıncalar Cumhuriyetçi’dir” sözüne atıf yaparak “Said Nursi’nin Cumhuriyeti benimsiyor” demiştim, Atatürkçü geçinen Said Nursi Düşmanları “aha Yatağanbaba Nurcu” diye cümbür-cemaat sitelerinden saldırıya geçmişlerdi…
Bu Kitle, kendine gelecek kardeşim… Yazımda belirttim, övgüyü abartıp putlaştırmayın, aşırı yerip de ahmaklaşmayın, adam gibi durun diye!
Özetle, bunun tek çaresi var o da çok okuyup kelime hazinesini genişletmektir… Yoksa işte böyle sizin örneğinizde olduğu gibi “aklımın ucundan bile geçmeyen” isnatlarla karşılaşacak ve bir de yetmiyormuş gibi “kelimeler elastikti de onu kullanıp sağa-sola çekiyordu” olacağız…
Yazdığınızda bir tek şey doğrudur, o da “ben yoluma devam” edeceğim… Said Nursi ile kafayı yiyip putlaştırıp uluyanlarla kinleri dinleri olmuş ve Said Nursi’ye küfür etmekle kafayı yiyip hiç yerine koyup uluyanlar bu yolculuğuma engel olamayacak…
Bu engel olamama sadece Said Nursi Meselesi’nde değildir… Biz ele aldığımız her konuyu böyle ele alırız… Çünkü “İçimdeki Polis: Allah” Kitabım’da belirttiğim gibi, benim için önemli olan “milletin alınganlığı değil Allah’ın muradı”dır!
14/12/2010 at 00:14
Merhabalar Murat bey,
Dikkatiniz için sizi tebrik ederim, sanırım Said Nursi’nin zamanında birisi bu şekilde itiraz etseydi o kısmı daha anlaşılır bir şekilde tashih ederdi. Kitap yazdığınız için birinin yazdıklarınızı tashih etmesinin ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Oysa bu risalelerin çoğu sürgün ve hapishane gibi ortamlarda dikta edelirek yazılmış. Bilemiyorum daha sonraki neşriyatta herhangi bir yerine dokunuldu mu? Yalnız müsadenizle buradaki durumun 1 doğru ve 1 yanlıştan ibaret olduğunu söylemeliyim. Doğru olan tespitiniz yanlış olan ise nezaketen söylemeyip “bu kitapta yanlış yazıyor” cümlesiyle setrettiğiniz kanaatiniz. Said Nursi’nin ilmi backgroundu bu hatayı bilerek yani 114 sürenin başında besmele vardır bilgisine dayanarak yapmadığını açıkça gösteriyor, demek ki ortada sehven bir yanlış yazma veya ifade eksikliği var.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
İbrahim Yörük
YATAĞANBABA’NIN CEVABI:
Bu daha önce de söylendi… Ben bu “tashih eden yoktu” sözünüze / bu ihtimale pek ihtimal vermiyorum. Çünkü bu iş sizin söylediğiniz kadar “basit” değildir. “Risale-i Nur’u ben kendimden yazmadım / Üstad bu Risale-i kendinden yazmadı” diye hem Üstadları hem Müritleri ilk yıllardan beri konuşur ve bunu yayarlar… Peki bu durumda kim itiraz edecek veya uyaracak? Adamların kafa “bunu Said Nursi Efendimiz’e Allah yazdırdı” kafasıdır…
Yani Risale yazıldığı sırada yanında bu işten anlayanlar olsa da fark etmez ve gene böyle kayda geçirilirdi… Hangi tashihcinin haddine düşmüş “Allah tarafından yazdırılmış bir kitaba sahip Efendi Hazretleri”ne “Said Bey şurada yanlış söylemişsiniz” demek?!!!
Onlara sorsan eğer bu bir “bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir hata” olsa bile, o hatayı Üstadları’na “Allah yaptırmıştır” ve de “bu hatayı yaptırmasında da bir Hikmet” vardır!
Yani İbrahim Bey, keşke mesele sadece bir “tashih meselesi” kadar basit olsaydı ama maalesef değildir!
31/01/2011 at 14:26
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ….ÜSTADIM…